bölüm 5

170 24 23
                                    


En mükemmel adalet, vicdandır. Victor Hugo

Günler günleri kovalarken Yukhei kimse ile konuşmuyor, yemek dahi hiçbir şey için aşağı inmiyordu. Odasına yapışmış kalmıştı sanki. Her aya damga vuracak bir makale yayımlardı ve kenara çekilip daha iyileri için uğraşırdı ama bu ay yayımlamamıştı.

Bu duruma memnun olanlar da vardı olmayanlar da. İş arkadaşlarından biri olan Sicheng onu görmeye gelmişti çünkü bu sessizlik onu ürkütmüştü. Yukhei'den beklenilecek bir şey değildi. Yukhei ise Sicheng'ı görmek istemeyip bir bahane ile yollamıştı.

Xiaojun ise çökmüştü. Ruh hâli bedenini etkiliyordu. Yukhei gibi ağzını bıçak açmıyordu. Yemeğin başına her geçtiğinde gözleri doluyor, Kun ve Ten umrunda olmadan bir açıklama bile yapmadan tabağını alıp gidiyordu.

Zavallı Ten ise şaşıp olanlardan bi'haber kendi kendine düşünüp duruyordu ne olduğunu. Kun az çok ne olduğunu gayet iyi biliyordu, Ten sorunca konuyu kapatıyor o da girmek istemiyordu. İkisine öyle üzülüyordu ki... ama ağzını açıp konuşamazdı. Yukhei'ye kızamazdı. Buna hakkı yoktu. Zaten her şey kendi başının altından çıkmıştı.

Sonunda Ten, olayı çakmış olacak ki bir şeyler saklayan Kun'u sorguya çekti.

"Sen benden saklıyorsun olanları değil mi amca?"

"Saçma sapan konuşma Ten. Ne saklayacağım ki?"

Ten kaşlarını çattı.

"İyi bir tiyatrocu olabilirsin ihtiyar ama beni bu kadar ayakta uyuttuğunuz yeter. Normalde Yukhei'nin yanına gidip konuşur, onu en azından yemek yemesi için zorlardın. Fakat 'Yemek hazır.' gibi sade ifadeler kullanıp hiç rahatsız etmeden aşağı iniyorsun. Sizin aranızdan su geçmezdi. Yukhei sana mesafeli, uzun süredir kimse ile görüşüp makale yayımlamıyor. Xiaojun ile gittiği günden beri ikisine de bir şeyler oldu. Ve o günün gecesinde, kesinlikle senle onun arasında bir şey döndü."

Ten cümlesini bitirdiği anda Kun dayanamayıp ayağa kalktı.

"Bunlar madem benim üstüme düşüyor ve yerine getirmiyorum, aramızda bir şeyler döndü ise ve bunu akıl ettiysen çok sorgulamadan gidip Yukhei'yi benim yerime zorla aşağı getir. Yok olmadan. Ben de Xiaojun ile uğraşacağım."

Kaçarak giderken Ten başını ovdu. Gerçekten bu evde bir yeri olmadığını düşünmeye başlamıştı.

Hızla Yukhei'nin odasına çıktı ve kapıyı tıklattı. Yukhei yine aynı şekilde "Müsait değilim." cevabını verince Ten kapının önünden konuşmaya çalıştı.

"Uzun süredir ne aşağı iniyorsun ne de yemek yiyorsun. Seni sorgulamak haddim değil ama biz ailensek ve ben de senin abinsem çabuk benimle yemeğe geliyorsun. Emrediyorum. Gelmezsen çok kötü şeyler olabilir. Kovulabilirim sen tarafından. Gerçek anlamda."

Yukhei mırıldanarak kapıyı açınca Ten'in şaşkınlıktan ağzı yarım açılmıştı.

Yukhei sanki küçülmüş gibiydi. Aynı Xiaojun gibi. Kuru dudağında yarıklar oluşmuştu. Gözleri şişmiş, yüzü sapsarıydı. Üstündeki kumaş parçası nereseyse üstünden düşecekti. Bacakları sopa gibi olmuştu.

"Sen... delirdin mi? Nasıl yaşıyorsun söylesene? Bir buçuk aydır bu hâle gelmenin sebebini merak ediyorum. İmkansız aşk falan mı? Düş önüme. Çabuk yürü. Hadi, hadi. İlk yüzünü yıka, dudağına yemek sonrasında merhem süreceğim. Of Yukhei, kafanı kıracağım senin."

ahbel âlem ● luwooWhere stories live. Discover now