0.6

578 31 1
                                    

Şu an sadece eve gidip, yorganıma sarılarak uyumak istiyorum.
Ama tabi ki de lanet duygularım beni bir insanı sarhoş Bi şekilde bırakamam gerektiğine bir şekilde ikna etmişti bile.

Ve şu an önümde duran Danbi bar'a iğrenerek bakıyordum. Çünkü kapısında bile madde kullanmış, elinde içkiler, biralar olan insanlar görüyordum. Bunlar içeri girmemem için çok geçerli sebeplerdi fakat içeride ki kişi saçma Bi şekilde içimde bazı adını koyamadığım hislere yol açıyordu. Bi an önce kendime gelemem gerekiyor.

Cesaretimi toplayıp içeriye hızlı bir şekilde girdim. Gözlerimi her yerde gezdirirken bir masada başı öne eğik, baygın bir şekilde yatan bir Jong suk beklemiyordum.

Hızlı bir şekilde adımlarımı bulunduğu masaya doğru yönelttim.
Masaya geldiğimde fark etmediğim iki kadın onunla ilgilenmeye çalışıyordu ama o hiç birşeyin farkında olmayacak kadar kendinde değildi. Gözlerimi ilk önce jong suk'un üstüne gezdirdim. Üstüne giydiği siyah gömlekle aşırı yakışıklı gözüküyordu. Daha fazla bakmak istemeyerek kızları es geçip yanına oturdum.

Hafifçe omzunu sürterek seslendim.
" jong suk kalk hadi buradan gidelim."

Acaba hap falan mı kullandı diye düşündüm ama onda o belirtileri şuan görmüyorum.

"jong suk kalk benim eun tak. Lütfen buradan gidelim hadi"

Kafasını hafifçe kaldırdığında gözlerimiz kesişti. Yan taraftan duyduğum kadın sesiyle gözlerimi ondan çekerek kadına doğru baktım.

"sen kimsin kız. Bırak çocuğu o bugün burda"

Sinirlenmemeliyim.

"hadi ablacım bak işine. Ben arkadaşımı alıp çıkıcam."

Yanıma gelip kolumu sıkı Bi şekilde tuttuğunda kendime çok bile sabrettiğimi söyledim ve kadının kolumu tutan elini hızla kendimden uzaklaştırıp yüzüne sıkı Bi tokat yapıştırdım. Kadının toparlanmasına izin vermeden jong suk'u zorla ayağa kaldırıp Bi kolunu omzuma attım ve insanları yararak mekandan çıktım.

Arkamızdan gelen bir kaç adamı gördüğümde hapı yuttuğumu anladım.
Aklıma gelen şeyle jong suk'u sabit Bi şekilde tutarak;

"bana bak. araban varmı? Lütfen olduğunu söyle lütfen"

Bana cevap veremeyeceğini anladığımda otoparka doğru hızlı Bi şekilde girdim ve onu Bi arabanın arkasına sakladım. Ellerimi ceplerine doğru götürdüm. Biliyorum bu yaptığım yanlış ama bunu yapmazsan şuan buradan ikimizinde cesedi çıkabilirdi.

Ceplerini kontrol ettiğimde bir anahtar buldum. Fakat adamların sesleri çok daha yakından geliyordu artık.

Onu tam belinden tutup kaldıracağım anda elimin altında hissettiğim metallikle gözlerim kocaman açıldı.
Belinde bir silah vardı.
Kendime gelip hızla başımı salladım. Şuan bunu düşünmenin vakti değildi.

Anahtarın üzsündeki düğmeye basıp Bir iki metre ötede ışıkları yanan arabaya doğru hızla adımladım. Arkamda duyduğum bağırtıyla ödüm koptu.

"lütfen bana biraz yardım et ve şu tanrı vergisi ayaklarını kullan"

Sanki beni duymuş gibi sarsak sarsak adım atmaya başladı.

Arbaya vardığımızda önce yolcu koltuğunu açıp onu öne oturttum.
Sonra sürücü koltuğuna geçtim.
Adamların bize doğru geldiğini gördüğümde hızla gaza bastım ve ana yola çıktım.

Tam 10 dakikadır araba sürüyorum ve onları atlattığımı düşünüyordum.
Arabanın hızını biraz daha düşürüp normal Bi şekilde sürmeye başladım. Kafamı jong suk'a doğru döndürdüğümde uyuduğunu anladım. Ama kafam hala belinde ki o silahtaydı. Hangi akla hizmet belinde Bi silah taşıyabilir ki? Hemde seul dibi biryerde onu kesinlikle yakalarlar.

Cidden ben neden bunları düşünüyorsam. Kafamı tekrar ona doğru çevirdim. Meleksi bir yüzü vardı. Tek bir kusur bile yoktu. Ve bu beni çok sinir etmişti. Hayır, asla kıskanmadım.

Aklıma gelen şeyle beynimde soru işaretleri oluştu. Bunun evi neredeydi?
Ve ben bu sorunun cevabını kesinlikle bilmiyordum. Tek yol var o da kendi evime götürmek.

İstemeye istemeye arabayı kendi evime sürdüm. Eve vardığımızda jong suk'u binbir zorlukla arabadan çıkarttım ve apartman binasına soktum. Asansöre bindiğimiz 8.katı tuşladım. Asansör kapısı açılınca kolundan tutup sürükleyerek kapının önüne getirdim. Şifreyi tuşladım ve kapı açılır açılmaz içeri girdim. Koltuğun yanına geldiğimizde artık hissetmediğim omzumun üstündeki elini kaldırdım ve biraz ittirerek bedenini koltuğa doğru attığım sırada lanet eli bileğimi tuttuğu için bende onun üstüne doğru düştüm.

Şuan yüzlerimiz arasında bir nefeslik mesafe vardı ve bu kalbimi depar atar gibi hızlandırmıştı. Kalkmaya hazırlandığım anda ağzından çıkan kelimeler durmamı sağladı.

"benim ol eun tak"

"nolur benim ol"

"olmaz mı?"

Bu cümleleri o kadar güzel bi şekilde sıralmıştı ki nedensiz Bi şekilde kalbimde Bi yumuşama hissettim ve tabi beraberiyle de bir göz yaşı.

Kendimi toparlayacak üztünden kalktım. Ona bir battaniye ve bir yastık getirdim. Yastığı yavaşça başının altına koydum. Battaniyeyi de üstüne örttüm fakat hesap etmediğim bir şey vardı. Boyu çoook uzundu. Battaniye yalnızca üst bedenini örtmüştü neredeyse. Gidip Bi battaniye daha alıp onuda bacaklarına örttüm.

Bende gidip yatağıma girdiğimde saate bakmayı akıl ettim ve bilin bakalım saat kaç? gecenin 3'ü bee.
Ben hayatımda neredeyse hiç gece yarısından sonra sokağa çıkmamış insan bu saatte yeni eve geliyordum.

Ben eun tak. Dışarıdan soğuk nevale gibi gözüken, sadece iki arkadaşı olan, ilk okul aşkı dışında aşık olmayan, iyi dövüşen, sinirli oldumu hiç Çekilmeyen, olabildiğince aksiyondan kaçan (ama hep onu bulan) , insanlardan yılan kelimesini duyunca vücudu titreyen, görmeye dayanamayan, ensesine dokunulmasından nefret eden kişi benim.

Ve bu gece ilk defa birinden hoşlandığımı anladım. Ama tabi bunu kendime konduramıyordum.

Yarın neler olacağını bilmeden gözlerimi uykuya teslim ettim. Ama yarın, beni çok zorlayacaktı...

Ben geldimmm. Uzuuun bir bölüm bırakıyorum sizlere iyi okumalara:)

Infinite Love | Lee Jong Suk 🌙Where stories live. Discover now