01: one shot

640 92 74
                                    

Derin bir nefes aldım ve önümdeki kahveden bir bardak daha aldım. Joohyun her zaman ki gibi gecikecekti anlaşılan. Kolumdaki saate baktım. Buluşma saati gelmişti. Sözünü verdiğimiz saatten önce gelmiştim ve daha yeni zaman dolmuştu. Kahvemden bir yudum daha aldım.

Kafeden içeri hızla giren Joohyun gülerek karşıladı beni. Nefes nefese el sallayıp yanıma geldi. Boynundaki atkıyı çıkartıp sandalyesine astı ve oturdu. "Geç kalmamak için koşturdum biraz." Gülümsedim.

Elimi saçlarına koydum. "Saçların ıslanmış. Hastalanacaksın." Gülümsedi. "Endişelenme, bir şey olmaz." Ardından kaşlarını kaldırdı. "Ne konuşacağız?"

Yutkundum. Bu kadar erken konusunun açılması benim için zor olacaktı. Kaşlarımı kaldırdım. "Önce bir kahve falan söyle istersen, dinlen. Sonra da konuşuruz. En azından vaktin varsa." Gülümseyerek kafa salladı. "Var vaktim, sorun yok."

Elimi kaldırarak garsonu çağırdım. "Buyrun, ne istemiştiniz?" Sorusu ardından Joohyun gülümsedi. "Beyefendinin kahvesinden." Garson kafa salladı ve uzaklaştı. "Eski sevgilin çıktı mı aklından? Hala erkeklerden nefret ediyor musun?"

Güldü. "Ben erkeklerden nefret etmiyorum. Etsem şu an seninle yan yana olmam. Ayrıca eski sevgilim beni aldattığı için erkeklere hala kolay kolay güvenemiyorum. Bunu zaten biliyorsun Suho."

Gülümsedim. "Biliyorum-" Garson konuştu. "Başka bir isteğiniz var mı?" Soruyu sormanın ardından kahveyi masaya bıraktı. Ben konuştum. "Yok, teşekkürler."

Garson gülümsemenin ardından uzaklaştı. Joohyun'a döndüm. "Joohyun benim sana söylemek istediğim şey-" Joohyun kaşlarını kaldırdı. "Yoksa?" Gülümseyerek kafa salladım. "Seni seviyorum Joohyun."

Gözlerini büyültmenin ardından ayağa kalktı. "Ne?" Atkısını aldıktan sonra çıktı. Hızla hesabı masaya bırakıp ben de çıktım ve Joohyun'a yetişmeye çalıştım. Yanına vardığım anda kolunu tutup çevirdim. "Daha nereye kadar kaçacağını düşünmüştün?"

Yağmur başladığı anda ellerimi Joohyun'un başının üstüne siper ettim. Yağmur damlaları bir bir elimi ıslatırken Joohyun konuştu. "Ben bilmiyorum Suho. Güvenemiyorum."

Kaşlarımı kaldırdım. "İki senedir dostuz. Bana hiç mi güvenmedin? Bu yüzden mi kimsenin bilmediği sırlarını bana anlattığını söylüyordun? Hepsi yalan mıydı yani?"

Derin bir nefes aldı. Soğuktan burnu kırmızılaşmıştı. "Yalan değildi. Sana çok güveniyorum." Güldüm. "Demek ki neden güven değilmiş. Beni sevmediğin içinmiş. Hoşçakal o halde Joohyun."

Arkamı dönüp bu boş sokakta ilerlemeye başladığım anda Joohyun'un tiz sesi yankılandı sokakta. "Dur Suho!" Durdum ve arkamı döndüm. Gülümseyerek koşmaya başladı. Gözlerimi büyülttüm. Sokağın boş olmasından yararlanarak bağırdı. "Ben de seni seviyorum!"

Yanıma vardığı anda ayakuçlarına çıkıp başını omzuma yerleştirdi ve kollarını boynuma doladı.

Gülümseyerek ellerimi beline koydum. Yağmur hala yağmaya devam ettiğinden bir elimle başının üstünü kapattım.

 Yağmur hala yağmaya devam ettiğinden bir elimle başının üstünü kapattım

Йой! Нажаль, це зображення не відповідає нашим правилам. Щоб продовжити публікацію, будь ласка, видаліть його або завантажте інше.

One shot yazmayı beceremiyorum sanırım.

Under The Rain ⚢ suho + ırene ✔Where stories live. Discover now