8| break my heart

444 45 44
                                    

Medya: Dua Lipa - Break My Heart

HERKESE KEYİFLİ OKUMALARR YORUM YAPMAKTAN ÇEKİNMEYİN LÜTFEN 🥺
|╹|╹|

Bir keresinde -sanırım bundan iki yıl önceydi, kafamda net bir tarih bulamıyorum ama çok da önemli değil- Fransa'ya bir çekim için gitmiştik. Boş zamanlarımızda çeşitli tarihi müzeleri ve sanat müzelerini gezdiğimiz gibi tiyatrolara da gitme fırsatı bulduğumuz hoş bir haftaydı. Çekimleri Notre Dame de Paris müzikaliyle denkleştirmemiz de verdiğimiz en iyi karar ve yürüttüğümüz en iyi planlardan biriydi.
Fransızcanın kendi muhteşem ahenginden midir yoksa parçaların anlamlarından mıdır bilemiyordum lakin parçaların her biri müthiş derecede tüylerimi ürpertmişti.

İşte Park Jimin, aralık bıraktığım kapıdan içeri girdiği an kulaklarımda Quasimodo'nun Belle'deki tüylerimi ürperten şu yakarışı yankılandı:

Ô Lucifer! Ô laisse-moi rien qu'une fois.
Glisser mes doigts dans les cheveux d'Esmeralda.

O güzeller güzeli Esmeralda iken ben; çirkin, asalak, yarım kalmış ve ona vurgun Quasimodo'ydum. Griye yeni boyattığı ve düzleştirdiği saçlarıyla karşıma geçtiğinde Quasimodo'nun yakarışları, artık benim yakarışlarımdı.

Oh, Şeytan! Oh, bir kez olsun, beni bırak.
Parmaklarımı onun saçlarına daldırayım, ah Esmeralda.

Stüdyonun kapısını ardından kapatıp elindeki kağıt poşetle bana adımladığında neşeli gözlerinden vücuduma sarsıcı bir ürpermenin yayıldığını hissettim. Üst üste olan bacaklarım kasılırken titrememin belli olmaması için ellerimi birbirine kenetledim. Onu karşılamaya kalkacakken masayı gözden çıkarttığımdan tekrar yerime çakıldım. Tekrar kalkmama fırsat bırakmadan kağıt poşeti masanın üzerine bıraktı. Kahve getirmişti. Düşünceliydi. Bu kadar ince oluşu ağlamak istememe neden oluyordu. Kalkıp onu sertçe öpmemek için kendimi çok zor tutuyordum.

"Merhaba," dedi paltosunu köşe koltuğuna, oturduğu yerin hemen yanına koyarken. "Gözlüklerin çok yakışmış. Numaralı mı?"

"Teşekkür ederim. Hayır, dinlendirici."

Etrafı kısaca inceledikten sonra gözleri nihayet bana döndüğünde irkildim. Rüyadaydım da uyanacağım diye öyle çok korktum ki o an, içimde kopan fırtınaları umursamadan selam verişim birden hıçkırıklara dönüşecek sandım. Ağlayıp her şeyi batırmak istemiyordum. Tamam, heyecanlı olabilirdim. Hem de çok ama artık arkadaş sayılırdık. Modelim olmayı kabul etmişti. Bu heyecana ya da aşkımı ilan etme düşüncelerime bir son vermem gerekiyordu. Hemen! Derhal!

"Geniş yermiş. Güzel."

"Beğenmene sevindim."

Çekim alanına bakmadan, poşetten kahveleri çıkartırken "Piyano," diye mırıldandı. Ben de getirdiğim tarçınlı kurabiyelerin paketini açtım. İç sesim birbirimizi tamamladığımızı küçük bir kız çocuğu gibi hayranlıkla haykırırken Jimin'in neyi kastettiğini anlayamamıştım bile. Odaklanabildiğim tek şey kokulardı; onun parfümü, kendi tercihine göre getirdiği orta boy filtre kahveler, tarçınlı kurabiye...Güzel bir birleşim olmuştu. Sarhoş edici.

Çekime odaklanabilmem epey zor olacak gibi görünüyordu.

"Piyano üzerinden mi gideceğiz?"

"Doğal olmanı istedim. Piyanodan başka bir şey gelmedi açıkçası aklıma."

"Sorun değil. Bu arada kurabiyeler harika, teşekkür ederim."

"Kahve için de ben teşekkür ederim."

"Neyi sevip sevmediğini bilmiyordum ama..."

"Hayır hayır, filtre kahve severim."

hopeless romantic ' vminWhere stories live. Discover now