Zihnimde kocaman bir savaş var. Binlerce ölünün, milyonlarca yaralının olduğu bir savaş. Silahlar patlıyor sanki. Ancak hiç ses çıkmıyor. Kocaman bir sessizlik var. Öyle bir savaşta sadece adım seslerimi duyabiliyorum. Vicdanım sızlıyor. Yüreğim daralıyor, nefes alamıyorum. Kan kokusu var sanki havada. Ellerim titriyor. Karanlık holün ortasında öylece yürüyorum.
Hava kararmış ve ben kendi savaşımda yok oluyorum.İnanılmaz bir baş ağrısı uyandırdı gecenin bu vaktinde ansızın beni. Şu an koca bir adam olduğumu unutup ağlamak istiyorum. Beni taşımayan aciz bacaklarımla ilerliyorum, ilerliyorum. Nereye gittiğimi bilmeden düz yolun beni götürdüğü yere gidiyorum. Hâlâ tam alışamadığım, ancak delicesine tanıdık gelen evde kendimi tuhaf hissediyorum. Kocaman yatağımdaki boşluk canımı sıkıyor. Küçücük kalana kadar bacaklarımı karnıma çekiyor sadece ağlıyorum. Kaldıramıyorum.
Yavaşça uzattığım elim soğuk metali can çekişircesine kavradığında aşağıya doğru hafifçe baskı uyguluyorum. Buna bile halim yok. Gecenin kaçı emin değilim. Sokak lambasının hafifçe aydınlattığı salonda yatan ve iki büklüm olmuş Jaehyun'u buluyor gözlerim. Üzerindeki ince örtüye sıkı sıkı sarınmış uyumaya çalışıyor. Simsiyah saçları dağılmış, her bir tutamında yapraklarını kapatmış güller dinleniyor. Her bir tanesi bambaşka bir hikayeyi anlatıyor. İfadesiz yüzü tuhaf hissettiriyor, içimde bir yerlere dokunuveriyor. Ellerini hemen yüzünün altında birleştirmiş. Ve o sıra gözüme ne kadar hoş gözüktüğünden başka bir şey geçmiyor aklımdan. Kesinlikle çok yakışıklı Jaehyun. Bir o kadar düşünceli. Fakat onunla evli olma fikrine hala alışabilmiş değilim. Bu bir anda alışıp kabullenebileceğim bir şey değil.
Yavaşça yere oturduğumda yüzüne yaklaşmış onu izlemeye başlamıştım. O an sahiden neden onunla evlendiğimi hatırlamak istedim. Tüm anılarımızı tekrar bilmeyi,ona yeniden aşık olabilmeyi istedim.
Jaehyun'u tanımıyordum ben. Neleri sevdiğini, bakışlarının altında yatanları bilmiyordum. Bu süreç benim için zordu bunun farkındaydım. Ancak uyandığım günden beri bir deri bir kemik kalmış hem kızımın hem benim hemde işinin arasında koşuşturmaktan başka bir şey yapmamış onun içinde bir o kadar zordu her şey.
Gözlerimin dolduğunu hissettim o an. Bir daha eskisi gibi olup olamayacağımızdan emin değildim. Ancak benden istediği şansı ona defalarca verebilirdim."Doyoung.." Uykulu sesiyle mırıldadığında dalmış gözlerimi ona çıkarmış, şaşkın uykulu yüzüne bakmıştım. Çökmüş gözleri yorgunluğunu öne sermeye çalışıyordu sanki. Yattığı yerde toparlanırken ona gülümsemeye çalıştım.
"Bir sorun mu var?" Karanlığa alışmış gözlerim endişeye bürünmüş bembeyaz yüzünü çok rahatlıkla seçebiliyordu. Elleri yavaşça yüzüme yerleştiğinde bakışlarım onun gözleriyle buluştu. Az önceki uykulu halinin zerresi kalmamış yerini endişe ve korkuya bürünmüş bir ifadeye bırakmıştı.
"Yerine neden yatmıyorsun Jaehyun? Hasta olacaksın burda." Eve geldiğimden beri ya Arin'in yanında yatıyor ya da sabaha kadar çalışıp burda sabahlıyordu. Derin bir nefes verdiğinde yüzümdeki ellerini indirmiş kendi yüzünü kapatmıştı. Az önceki canımın acısını nerdeyse unutmuş sadece onun yapacaklarını izlemeye devam etmiştim. Konuşacak gibi oldu birkaç kez, daha sonra sustu. Bu benim kalbimi binlerce parçaya ayırıverdi.