66.Bölüm: "Panik."

1.1K 59 24
                                    

Rüzgar tenimi okşarken kucağında ben varken Ulaş'ın kapıyı açmakta zorlandığını fark ettim. Bir an uyanıp kalksam mı dedim ama vazgeçtim zaten o da çok geçmeden kapıyı açtı. Kapının gıcırtısı tüm evi doldururken Ulaş'ım bu eve uzun süre gelmediği evin havasızlığından belliydi, sanki ahşaplar bile ıslanmış tahta gibi kokuyordu. Bir süre sonra sırtım yumuşak bir zeminle buluştuğunda koltuğa yerleştirildiğimi anladım. Lakin kollarından ayrılınca kendimi öksüz gibi hissettim. Benden uzaklaştığını gittikçe azalan ayak seslerinden anlıyordum. Gözlerimi açtım, o evdeydik. Nereye gittiğini merak ettim, onsuz kalmak istemiyordum. En azından bugünlük hep yanımda olmalıydı. Tekrar bana yaklaşan ayak seslerini duyunca, gözlerimi kapattım. Koltuğun ucuna oturdu ve parmaklarını saçlarımın arasında gezdirdi.

"Üzülmene dayanamıyorum. Keşke seni dünyada ki tüm kötü, tüm olumsuz şeylerden koruyabilsem." Sesi masal gibiydi, sakin ve huzur verici. Parmakları bu sefer kaşlarımda gezindi sanki rahatlatıcı bir masaj sunar gibiydi. Bir süre sonra elleri yanaklarımda öylece kaldı ve sessizce bekledi. Şu an ki halini merak etsemde gözlerimi açmadım. Hemen ardından dudaklarımda bir sıcaklık hissettim, onun dudakları... Birden vücudum ne tepki vereceğini bilemedi, kalp atışlarım hızlandı . Uyumadığım belli olacak diye endişelenirken kısacık bir öpüş olarak son buldu. Sonra tekrar koltuktan kalkıp benden uzaklaştı. Mutfaktan tıkırdılar geliyordu. Bu güzel evin mutfağı Amerikan mutfak tarzındaydı ve olan biteni duymak çok rahattı. Ama tabi o da eğer kalkarsam beni rahatlıkla görebilirdi. Ayak sesleri tekrar yakınlaştığında etrafı güzel bir kahve kokusu sardı, huzur vericiydi. Esasen tam şu an kalkıp onunla karşılıklı kahve içmek istiyordum hatta belki sohbet etmek ama...
Ama uyanınca ne tepki vermem gerektiğini bilmiyordum. Her şeyi anlatmalı mıydım, yoksa daha mesafeli mi olmalıydım. Tüm kararsızlığımın arasında gözlerimi açıverdim.

"Günaydın güzelim." Olduğum yerde doğruldum. Önümde duran sehpadaki kahveye uzandım. Düz siyah kupa, tam Ulaş Yılmazer'e göreydi.

"İyi misin?" Sesinde tedirginlik rüzgarları ediyordu.

"İyiyim." Sesim beklediğimden daha güçsüz çıkınca öksürerek boğazımı temizledim.

"Anlatmak ister misin?" Vereceğim tepkiden korkuyor gibi tereddütle yaklaşıyordu. Esasen hatırlamak bile istemiyordum şu an ailemin beni düşürdüğü durumu.

"Hayır." 

"İyi misin peki?" Kendi kahvesinden bir yudum aldı.

"İyiyim. Başım ağrıyor biraz."
Elimi başıma götürdüm, sanki kafam  bedenime ağır geliyordu.

"Alkolün etkisidir, kahve iyi gelir." Aramızda ki sehpa sınır oluşturuyordu. Daha önce fark etmediğim, sehpanın üzerinde ki kurabiyeleri bana doğru ittirdi. "Aç mısın?"

Aslında hiçbir şey yememiştim acıkmam lazımdı ama canım hiçbir şey istemiyordu.
"Yemek falan yemedim ama yemekte istemiyorum zaten."

Hemen ayaklandı. "Aaa olmaz öyle şey. Şimdi sana özel makarnamdan yapacağım." Bende ayaklandım ve kolundan tuttum.
"Hayır, istemiyorum."

İnatlaştı ve kolunu benden çekti. "Sen biraz fazla mı itiraz ediyorsun sanki?" Gülümsedi. Tekrar mutfağa doğru bit adım attı.

"Gerçekten istemiyorum Ulaş." Gücüm yoktu ama niye buna rağmen inatlaşıyordum bilmiyorum. 

"Kızım sinirlendirme beni." Mutfağa doğru gidecekti ben yine tutmaya çalıştım, olmayınca bu sefer bacaklarımla tek bacağını sıkıştırdım. Kendini ani bir hamleyle ileri atınca ben dengemi kaybettim ve tutunmak için ona yapıştım, bu sefer kendim düşerken o da benimle geldi ve ikimizde yere yapıştık. Ben yere o da benim üstüme... Üstüme öyle bir ağırlık binince bir an nefesim kesildi, Ulaş'ta fark etmiş olacak ki hemen ağırlığını benim üzerimden hafifçe aldı ve kollarının üzerinde durmaya başladı. Uzun zamandır olmadığımız kadar yakındık, nefesi yüzümü ısıtıyordu. Gözleri ise gözlerimi yakıyordu.

Dengesiz Serseri #Wattys2019Where stories live. Discover now