Özge Yaralı kuş-Bölüm 1

254 16 2
                                    

Bölüm-1

Bugün size, yıllar önce yazdığım üç bölümden oluşan beğeneceğinizi düşündüğüm tatlı bir hikaye yayınlıyorum, iyi okumalar.

ÖZGE VE YARALI KUŞ

Ilık bir yaz günü, babası havalanması için odanın penceresini açınca, içeriye dolan temiz hava ve cıvıl, cıvıl kuş sesleri Özgenin güzel bir şekilde uyanmasını sağladı. Ama o hala uyuyormuş gibi yatarak; babasının onu öperek uyandırmasını bekledi, beklediği de oldu. Babası Özgenin gür, kahverengi saçlarını okşayarak;

"Günaydın tatlı kızım" diyerek daha önce yan yatarak ortaya çıkarttığı yanağına hafif bir öpücük kondurdu.

Özge yüzünü babasına dönüp, hafifçe gerinerek gülümsedi.

"Günaydın babacığım," dedi. Sonra babasına sarılarak onu öptü. Babası;

"Biz kahvaltıyı hazırlıyoruz, sen de biran önce yapacaklarını yapıp bize katıl," dedi.

Özge tekrar gerinip, dinç hale geldikten sonra hemen kalktı ve mutfağa koştu. Kahvaltıyı hazırlamakla meşgul olan annesini öperek;

"Günaydın anneciğim" diyerek bal kavanozundan bir kaşık balı ağzına atar atmaz tuvalete koştu. Bu babası ve voleybolcu olan ablası ile aldıkları ortak bir karar nedeni ile yaptığı bir hareketti. Vücutlarının gelişmesine verdikleri önemi göstermek için sabah tuvalete bile gitmeden bal yemeyi prensip edinmişlerdi. Özge tuvalete giderek yüzünü yıkayıp, ihtiyaçlarını gördükten sonra salona geçerek babasının daha önce ona gösterdiği idmanları yapmaya başladı. Salonun pencereleri daha önce açıldığından, tertemiz havayı içine çekti. Bu hareketleri her gün yapıyordu, zira ileride sporcu olmak istiyordu. Babası onu önce bir yüzme okuluna vereceğini, böylece fiziksel gelişmesini sağlayacağını, daha sonrada ablası gibi voleybolcu yapacağına söz vermişti.

C Özge ablası Özlem gibi voleybolcu olmayı çok istiyordu. Babası bir gün ablası ile birlikte onları Beşiktaş-Eczacıbaşı bayan voleybol maçına götürdüğünde bu sporu çok sevmişti. Ablasının idmanlarına gittiğinde de onların yaptığı hareketleri hayranlıkla izlemiş ve kararını vermişti;Voleybolcu olacaktı. Spora başladığında zorluk çekmemek içinse her sabah bu idmanları yapıyordu. Bugün hafta sonu olduğundan ablasının maçı vardı ve ne yazık ki beraber kahvaltı yapamayacaklardı. Zaten hafta içi annesi ve babası işte olduklarından evde olmazlardı.

Minik Özge okulların tatil olması nedeni ile hafta içi evde tek başına vakit geçiriyordu. Sabahları biraz geç kalkar, yüzünü yıkayıp, geceliğini çıkartarak üzerine bir şortla bir askılı bluz geçirerek içinde mutlaka bal, süt, yumurta olan kahvaltısını yaptıktan sonra önce kendi odasını; daha sonra annesine yardım olsun diye salonu toparlardı. Daha sonra babasının ona aldığı hikâye kitaplarını okur, okuması bitince de ya arkadaşları ile birkaç kısa telefon görüşmesi yapar, ya da yine annesinin ona aldığı bilgisayar oyunlarını oynardı. Ama bu oyunları hiç abartmadan sadece bir kez oynamaya özen gösterirdi. Zira babasının bilgisayar başında fazla kalmanın insan beynine, özellikle çocuklara zarar verdiğini söylemesine rağmen bir gün onu dinlememiş, hemen, hemen bütün gün bilgisayar oyunu oynamış, ancak gerçektende gözlerinin ve kafasının toparlanması birkaç gününü almıştı, işte o günden sonra bilgisayarın başında günde en fazla bir-iki saat geçiriyordu.

Öğleye doğru karnı acıktığında, annesinin kendisi için hazırlayıp buzdolabına koyduğu yiyecekleri ısınmaları için çıkartıp mutfak tezgâhının üzerine koyar; daha sonra salona geçerek babasının kendisine gösterdiği beden hareketlerini yapmaya başlardı. Sonrada yemeğini yer, biraz vakit geçirdikten sonra kendisi için çok yararlı olduğuna inandığı öğle uykusuna yatardı. Ablası boyunun uzunluğunu öğle uykularına borçlu olduğunu söylerdi. Özge de boyunun uzun olmasını istiyordu.

Ama bugün tatildi ve sevgili ailesiyle beraber kahvaltı yapacaklardı. İdmanı bitince mutfağa geçti. Annesi her hafta sonu olduğu gibi çok güzel bir kahvaltı hazırlamıştı. Hemen babasının yanına oturup beklemeye başladı. Babası bir lokma ekmeğin üzerine yağ sürüp, bal koyduktan sonra;

"Evet, sayın yolcular baldan uçak havalanmıştır ııııın," diyerek, lokmayı Özgenin ağzına doğru uçurdu, Özge hemen ağzını açarak onu iştahla yedi. Kahvaltı böyle neşe ile geçti. Zaten Özge kahvaltıları bu nedenle çok seviyordu, hep eğlenerek kahvaltı ederlerdi.

Kahvaltıdan sonra ağızlarını ve ellerini yıkayıp, dişlerini fırçaladıktan sonra babası gazete okumak için salona geçti. Özge ise mutfakta ve daha sonra ev işlerinde annesine yardım etti. Annesi bu yardımları okullar tatil olduğu için kabul ediyordu, yoksa okul zamanı kızlarına iş yaptırmazdı.

Öğleye doğru annesi Özgeyi çamaşır deterjanı alması için bakkala gönderdi. Bakkala giderken, yandaki apartmanın arkasında bir kuş sesi duydu, bu normal bir kuş cıvıltısı değildi. Sanki bir kuş feryat ediyordu. Özge sesin geldiği yöne gitti. Bir çocuk, elinde sapanla daha önce yaraladığı için yerde çırpınana kuşa nişan almış, taşı fırlatmak üzereydi.

Özge bağırarak;

" Ne yapıyorsun sen?" dedi. Sapanlı çocuk Özgeye kızgın, kızgın bakarak;

"Kuş avlıyorum, görmüyor musun?" dedi.

"Onu avlamaya hakkın yok. Oda senin benim gibi doğanın bir parçası, bir canlı," dedi Özge.

Çocuk kızardı, ne diyeceğini kestiremedi. Hızla sokağa koşarak gözden kayboldu. Özge, kanadının biri iyice yere yapışmış kuşa usulca yaklaştı, Özge'yi görünce, yine bir kötülük gelecek korkusuyla kaçmaya çalışan kuşu nazikçe avucuna aldı. Kalbi küt küt atan kuş birkaç çırpınıştan sonra sessizce kendini bıraktı ve kaderini beklemeye başladı. Özge hızla eve döndü, babasının yanına giderek;

Özge ve Yaralı KuşWhere stories live. Discover now