kbkm | 9

1.7K 256 148
                                    

8. bölümde bir duyuru yapacaktım, bu bölümün final olduğuna dair ama unuttum....... final olduğunu öğrenince anlık şok yaşamış olabilirsiniz, belki tahmin edenleriniz de olmuştur:')

bu arada size şarkı bıraktım, okurken dinlerseniz sevinirim

bu arada size şarkı bıraktım, okurken dinlerseniz sevinirim♡

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

✧•∴✧•∴✧•∴✧

FİNAL

Sakin adımlarla banyoya girip kapıyı kapattım. Kilitlese miydim? Teyzem eve bu saatte dönmüyordu. Banyonun içinde biraz ilerleyip karşımdaki aynaya baktım. Bu bakışlar bana çok yabancı geliyordu. Özenmeden topuz yaptığım saçlarım, fazlasıyla dağılmıştı.

Ufak bir tereddütten sonra kapıyı kilitlemeden yere oturdum. Sırtımı soğuk fayansa yaslarken irkilmiştim.  Titreyen ellerime baktım. Bir elimde teyzem fark eder ve benden şüphelenir diye çok korktuğum jilet, diğer elimde Melin'in en sevdiği bez bebeği.

“Çok özür dilerim ablacığım.” diye fısıldadım bez bebeğe doğru. Gözyaşlarım yanaklarımı ıslatmaya başlamıştı bile. “Böyle olsun istemezdim.” Bebeği yanıma bırakırken kendi kendime konuşmaya devam ediyordum. “Artık kavuşma vakti geldi.” Derin bir nefes aldım.

Jileti sağ bileğimin üzerine doğru götürdüm. Bastırmadan, sadece bekliyordum. Neyi bekliyorsun? dedi iç sesim. Zaten aylardır bu anı beklemiyor muydun?

Son iki ayda yaşadığım şeyleri düşününce yavaşça kapattım gözlerimi. Duraksamadan, jileti sağ bileğimin üstüne bastırdım. Acıyla inlerken gözlerimden akan yaşlar hızlanmıştı. “Ah!” diye tekrar acıyla inledim. Aynı şeyi bu sefer acı içinde sol bileğime de yaptım. Canımın daha çok yanmasıyla hıçkırarak ağlamaya başlamıştım. Deli gibi titriyor ve ağlıyordum. Gözlerimi açmaktan korktuğum için kafamı yana eğip beklemeye başladım. Akan kanı göremesem de hissediyordum.

Kaç dakika bu hâlde bekledim bilmiyorum ama dış kapı art arda çalmaya başladı. Çalan kişi hem zile basıyor hem kapıyı yumrukluyor gibiydi. Dia’nın sesini duydum, miyavlıyordu.

Sesler birkaç dakikalığına kesildi, ardından bir anahtar sesi duyuldu ve kapı açıldı. “Lilya!” diye bağırdı biri. Bu sesi tanıyordum. Gözlerimden akan yaşlara rağmen gülümsemeye çalıştım. Ardından bir kadınla konuşmaya başladı. Bu sesi de tanıyordum, apartman sahibi Ayten ablanın sesiydi bu. Bütün dairelerin yedek anahtarı onda vardı. Bunu akıl edemediğim için kendime kızdım, beni bu hâlde görmemeleri gerekiyordu.

Banyo kapısı açıldığında tiz bir çığlık sesi duydum. Gözlerimi açmak için kendimi zorladım ama olmuyordu. Ayten ablanın çığlığı üzerine Toprak da banyoya girdi ve adımı acı içinde bağırdı. “Lilya!”

Hızla yanıma gelip bileklerimi sıkıca tuttu. “Ne yaptın kendine.” diyordu. Soru sorar gibi değil, sitem eder gibiydi. Kafamı güçlükle omzuna yasladım, burnum boynuna yakın bir yerdeydi ve şu an onun ferah kokusunu soluyordum. O sırada Toprak'ın telaşla Ayten ablaya bağırdığını duydum. “Ambulans... Çabuk, ambulansı arayın!”

“Dayan.” diye fısıldadı kulağıma doğru. “Ambulans yolda.” Sesinin titriyor oluşu, sanki mümkünmüş gibi ağlamamı daha da şiddetlendirdi. Gözlerimi çok az açabildim, bulanık görüyordum.

“Özür... dilerim.” diye fısıldadım. “Mektup, o-odamda.”

“Sus.” dedi acı içinde. “Ölmeyeceksin.”

Size yemin ederim, o konuşana kadar ağladığını fark etmemiştim. Ağlıyor oluşu canımı daha fazla yakıyordu.

“Toprak...” diyerek konuşmaya çalıştım. Gücüm bedenimi terk etmişti. “B-bana masal... anlatır mısın? ya da herhangi bir şey anlat...”

Duraksadı.

“Benden seni anlatmamı isteselerdi, bir yürek anlatırdım içinde koskocaman bir dünya, dünyada kocaman bir fener ve sevgi yolu aydınlatan.

Deselerdi yaz onu; yazardım en güzel şiirleri dilsiz istekleri, dipsiz kuyu sarnıçlarında yuvarlanan aşkları. Yazardım parmaklarım morarıncaya kadar yazardım, yüreğim yorulup duruluncaya kadar.

Deselerdi çiz onu; çizerdim dünyayı, dünya her tarafı yedi veren, gülleri yedi renk açan en mevsimsiz çiçeklerin açtığı, nakışlı oyalı özenli bir dünya ve korkardım kendi çizdiğim dünyaya dokunmaya, korkardım çiçeklerin yaprakların solmasından.

Deselerdi kim o?
O derdim, o işte yüreğinde deryaları taşıyıpta tek bir dünyalıya konuşamayan, o sınırsız sevgi deryasında yelken açıp giderken sevgisini utangaç kişiliğine gömen biriydi.

Ve o derdim;
Beni sabahlara kadar kendisini düşünmek zorunda bırakan insafsız biri. O konuşsa yüreğindeki allı tebessümlerde kaybolurdum, konuşsa yanmadan yıkılmadan söndürürdü beni derdim. Sigaram kadar tiryakisi olduğum, içkim kadar başımı döndüren, görmediğim kadar özlediğim, özlediğim kadar dokunamadığım, dokunamadığım kadar ürkek...

Ve o derdim;
Yaşayıpta yitirdiğim değil, yaşamayıpta bilmek istediğim, konuşmasını beklediğim, kızıl dudaklarına hasretlendiğim hasreti ile eridiğim, yanımda iken bile özlediğim gittiği yolu kıskandığım aydınlık günlerimi aradığım...” seni anlatmamı isteselerdi.

Gözlerim kapandı ağır ağır. “Seni seviyorum.” diye fısıldadım ama sesimi duyurabildiğimden emin değildim.

“Hayır.” dedi bağırarak. “Hayır, Lilya. Hayır!” Burnunu saçlarıma bastırıp derin bir nefes aldı. “Yalvarırım ölme.” Çok uzaktan gelen ambulansın siren sesini işittim son olarak.

Sesler uğultu gibi gelirken bir süre sonra kesildi. Görüşüm siyaha boyandı. Sanki ışıkları kapalı bir odada gibiydim. Ölüyor muydum?

Bilincim kapanırken hissettiğim tek şey, ruhuma kadar ulaşan acıydı.

O gece, genç bir kadının ruhu terk etti dünyayı.

O gece bir kadın, sevdiği adamın kollarında son nefesini verdi.

O gece bir adam, sevdiği kadının ölümüne şahit oldu.

Kadın kayboldu, adam onu bulamadı.

SON

kaybolmuş bir kadından mektuplar ❦Where stories live. Discover now