23

1.1K 76 35
                                    

"Bu saatte yemek yediğim için vicdan azabı çekiyorum."

Ağzım tamamıyla pasta dolu olduğu için söylediklerim kulağa bir homurtudan ibaret gibi geliyordu büyük ihtimalle.
Hoseok  kafasını kaldırıp bana baktıktan sonra gülümsedi.
Ucunda büyük bir lokma pasta olan çatalını ağzına götürdü ve "Ben hiç vicdan yapmıyorum." dedi benim gibi yapıp ağzı doluyken konuşmaya çalışarak.

Ağzıma attığım lokmayı yutmayı kolaylaştırması için kadehimden bir yudum almak üzereydim ve onun iki yanağıda dolu olduğu için tavşan gibi görünen yüzünü gördüğümde gülerek az kalsın şarabı püskürtecektim. Bardağı tutan elimin tersini dudaklarıma bastırarak şarabı yutmaya çalıştıktan sonra kocaman bir kahkaha attım.

"Tanrım! Senin yüzünden neredeyse beyaz çarşaflar berbat olacaktı."

Gülerek omuz silkti.

"Pastayı beğendin mi?"

Cevap olarak ağzıma bir lokma daha pasta atıp o mükemmel tadın zevkini çıkartmak için gözlerimi kapadım. "Tek kelimeyle harika."

"Beğenmene sevindim." dedi. "Çünkü nelerden hoşlandığın hakkında bir fikrim yok ve bu beni biraz zorladı."

"Merak etme. Nokta atışı yapmışsın." dedim ve şaraptan bir yudum içtim. "Frambuazlı çikolatalı pasta favorimdir."

Gülümseyerek kafasını salladı. Ardından ikimizde sessiz kaldık ve tabağımızdakileri yemekle meşgul olduk bir süre.

Saat on ikiyi geçeli yarım saat olmuştu. Bu da demek oluyordu ki artık sözde "birinci ay kutlaması" sona erebilirdi. Odaya geçip bir güzel  karnımızı doyurup bol kahkahalı bir sohbet gerçekleştirmiştik. Şu birinci ay sohbetiyle dalga geçip, bu tür şeylerden ne kadar nefret ettiğimizi, bizim için sadece pasta yemek için bahane olarak kullanılacak bir gün olduğunu konuşmuştuk. Biraz sektördeki saçma sapan çiftlere atıp tutmuş, onlarla dalga geçerek eğlenmiştik ve şimdi görünüşe göre ise ciddileşme zamanıydı.

İkimiz de ciddi bir konuşma yapmak istiyor fakat nasıl başlayacağımızı bilmiyor gibiydik.
Şuna emindim ki kesinlikle önce konuşan kişi ben olmamalıydım. Buna yüzüm yoktu. Ağzımı açar açmaz "Haftalardır seni görmezden geldiğim ve senden kaçtığım için özür dilerim." demem gerekecekti yoksa. Gardımı indirmek istemiyordum. Hoseok'un benim için herkes  olmadığını artık anlamıştım ama ona kendimi tamamen de teslim edemezdim. Bu yüzden önce onun konuşması için bekleyecektim.

Bakalım o ne düşünüyordu? Acaba ondan uzak duruyor oluşumu önemsemiş miydi ki? Belki de farkına bile varmamıştı. Benim masanın üzerinde titreyen telefonu izleyerek susması için sabırla beklediğim zamanlarda meşgul olduğumu ve bu yüzden cevap vermediğimi zannedip üzerinde durmamış olabilirdi belki de.

Yine Hoseok'un beni önemsemediğine inanan ve beni kendimi küçük görmeye alıştıran o saçma sapan tarafımın konuştuğunu fark edince  onu susturmak için kafamı başka bir şeyle yormayı denedim; Hoseok'un yüzünü incelemeye başladım.

Göğüs hizamda tuttuğum tabağımı kucağıma indirip kafamı sol omzuma doğru eğdim hafifçe. Çok tatlı görünüyordu. Yakışıklıydı da evet, ama benim gözümde daha çok tatlıydı. Dışa vurduklarından daha fazlasını içinde kendine saklayan küçük bir çocuk görüyordum ona baktığımda. Hayır, geçmişini bilmiyordum, hikayesi hakkında en ufak bir fikrim yoktu ama gözlerinin arkasında saklanan mahcup bir ifade vardı onda gördüğüm.
İlişkisi hakkında yapılan haberler magazin sayfalarına konu olduğu o gece ona bu yüzden koşulsuz yardım etmek istemiştim çünkü ona kalsa kendini savunmaya kalkmayacağını daha o toplantı odasına girip onu gördüğüm ilk anda anlamıştım.
Onun bu dışarıdan görünen iri cüssesine aldanıp onun tamamen güçlü biri olduğunu düşünmek hata olurdu. Ben ona baktığımda içimde ona sonsuza dek destek olmak isteyen bir yer beliriyordu istemsiz bir şekilde. Bu yüzden onu hep yanımda tutmak ve elimden geldiğince mutlu etmek istiyordum.

WADH/ WONHOWhere stories live. Discover now