12

289 37 13
                                    


İlk kaçırıldığım da 4 yaşındaydım. Doğru düzgün hatırlamıyorum bile o zamanları. Ama ailemi istediğim için sürekli ağlıyordum. Orada ki herkes çok katıydı. Kimse ağlamıyor, kimse acımıyordu. Herkes kendini düşünerek canı pahasına savaşıyordu. Orada… Herkes birbirine düşmandı. Fakat ben düşman olamayacak kadar zayıftım.

Zarar vermekten ölesiye korkmuştum. Kimseye vuramadığım için Sürekli zarar görmüştüm. Sürekli yaralanmıştım. Neden kaçırılmıştım bilmiyordum ama hayatta kalmak istiyorsam güçlü olmalıydım. Zarar vermeli belki de öldürmeliydim. Ama o zamanlar daha 4 yaşında bir çocuktum. Ve ben çocukluğumu kaybetmeyi reddetmiştim.

Bir gün ağır bir şekilde yaralandığım da beni yaralayan kişinin de ağır bir şekilde yaralandığını görmüştüm. Zorla başımı kaldırmaya çalışırken Sarı saçlı birisi görüş açıma girmişti. Benden uzundu ve oldukça zayıftı. Bana uzunca bakmıştı. Ondan gözlerimi çekmediğim de gözlerini kısmış ve dudaklarını oynatarak “Öldür onu” demişti. Onu öldürürsem kazanacak ve ödül alacaktım. Fakat, ben ne olursa olsun onlar gibi olmayacaktım. Bir katil olarak yaşamak istemiyordum. Öleceksem bile, benken ölmek istiyordum. Değişmek istemiyordum.

Başımı iki yana sallayıp pes edercesine başımı yere koyduğum da Bana gülümsediğini görmüştüm. Fakat hayal sanmıştım.

Ondan sonraki hafta tamamen hastanede kalmış ve uzun süre yürüyememiştim. İyileştiğim de beni tekrar oraya götürmüşlerdi. Kavga eden kişileri izlemiştim. Birbirlerine bir canavardan farksız canice saldırıyorlardı.

Güçsüz olan öldüğün de gözlerim dolmuş ve bakışlarımı kaçırmıştım. O sırada üst katta bizi izleyen kişiyi gördüm. Buranın Lideriydi. Bizi kaçırtan ve böyle canice kavgalar yaptıran. İçimizde ki güçsüzleri eliyor ve güçlülerle birlik oluşturuyordu.

Yanında ise benden birkaç yaş büyük duran bir çocuk vardı. Sarı saçları ve mavi gözleri ile o kadar farklıydı ki girdiği yerde parlıyordu adeta. Özel bölümden olmasının yanı sıra, liderin tek çocuğuydu. Bu yüzden hep göz önünde bulunur, herkesin dilinde dolaşırdı.

Özel bölüm orada doğanlara deniliyordu. Orada doğan kişiler anne karnındayken bilimsel deneyler ile DNA dizilimleri değiştiriliyor ve istenilen özellikte doğuyorlardı. Yani o çocuğun renkli gözlü ve saçlı olmasının sebebi tekrar sıralanan DNA dizilimiydi.

Ayrıca özellik olarak da oldukça yetenekli ve zeki kişiler oluyorlardı. Bu yüzden onlar bizden hep ayrı tutulmuştu.

Sırada ki Kavga edecek kişiler ortaya çıktığın da onu görmüştüm. Sarı saçlı çocuk oldukça rahat bir şekilde karşısında ondan daha büyük ve daha güçlü görünen kişiye bakıyordu.

Oldukça zayıf görünmesine rağmen nasıl bu kadar rahat olabiliyordu bilmiyordum ama o gün hayatımın şokunu yaşamıştım. Çocuk bir dakika geçmeden karşısındakini etkisiz hale getirmiş ve yerde hareketsizce yatan çocuğa üstten bir bakış atmıştı. Onu öldürmemişti. Onu kilitlemişti. O çocuk kimdi?

1 yıl boyunca böyle devam etmişti. Ben sürekli ölümle karşı karşıya gelip günlerce hastanede kalıyor, O çocuk her defasında öldürmeden kazanıyordu. Bende şanslıydım aslında. Beni öldürebilecek kişiler ile daha karşılaşmamıştım.

O gün ortaya çıktığım da karşımda o vardı. Bana aynı rahatlıkla bakarken ben korkudan titriyordum. Dövüşün başlaması ile bana doğru adımlamıştı. Ben de titreyerek ona yaklaşırken birden elini boynuma sarmış ve kulağıma fısıldamıştı.

“Korkma” Ve boynumda hissettiğim darbeyle bilincimi kaybetmiştim.

Gözlerimi onun sesiyle açmıştım. Meydan boşalmış ve sadece ikimiz kalmıştık. Yattığım soğuk zeminden kalkmaya çalışırken o sızlayan boynumu ovalıyordu. Elimi boynuma götürdüğüm de birbirine değen ellerimizi ikimiz de umursamamıştık. Ona şaşkınca bakmaya devam ettiğim de bana gülümsemiş ve elini boynumdan çekmişti.

“Neden öyle bakıyorsun?”

“Bana neden korkmamamı söyledin?”

Omuz silkip bağdaş kurarak oturmaya devam etmişti.

“Çünkü korkmanı gerektirecek bir şey yoktu.”

Bana güven verircesine gülümsediğin de donup kalmıştım. O çocuk bana orada gülümseyen tek kişiydi. Bana korkmamamı söyleyen ve zarar vermeyen tek kişiydi. Bana elini uzatınca daha da şaşırmıştım.

“Ben Yoon Sanha” Eline büyümüş gözlerle bakarken zar zor konuşmuştum.

“A-anlamıyorum. Burada ki herkes düşman” Sahna omuz silkmiş ve umursamazca konuşmuştu.

“Düşmanımı ve dostumu başkaları belirleyemez” Ona şaşkınca bakmaya devam ederken elini kaldırmıştı.

“Elim havada kaldı. Oysaki ilk arkadaşım için ideal tek kişisin” Tereddütle elini tuttuğum da gülümsemiş ve daha da sıkı kavramıştı.

“H-han Jisung”

“Artık arkadaşımsın Jisung.”

Bana gülümsediğin de ben de ona gülümsemiştim. Ve o gün ilk dostumu kazanmıştım. O günden sonra Sürekli yan yana durarak kavgaları izlemiş ve bana kendimi savunmamı öğretmişti. Sadece nasıl etkisiz halde bırakacağımı öğrenmiştim ama tek bir hareket bile beni sıfır acıyla kazandırmıştı.

Biraz zaman geçince birbirimizden bahsetmiştik. Mesela onun aslında özel bölümde olduğunu ama kurallara uymadığı için atıldığını öğrenmiştim. Bu da onun sarı saçlarını ve nasıl kazandığını açıklıyordu.

Büyüdükçe birbirimize daha da sıkı bağlanmıştık. Benim ondan başka kimsem yoktu. Onunda benden başka kimsesi yoktu. Burada ki herkes birbirine ihanet edip, canice öldürürken biz birbirimize sırtlarımızı dayamıştık. Fakat aynı yaşta olsak da o hep beni koruyan ve kollayan kişi olmuştu. Onun kişiliği buydu. Birisine çok zor değer verir verdiği zaman da kendinden daha da fazla önemserdi. Canı pahasına onu korurdu. Sanha, korkmuyordu. Ölmekten ya da canının yanmasından asla korkmuyordu. Ama Beni kaybetmekten ölesiye korkuyordu.

Bana ben olmasaydım intihar edeceğini söylemişti. Tüm bunlara katlanmasının sebebi bendim. Bu yüzden kendimi çok suçlu hissetmiştim. Onun gibi güçlü olmadığım için, değer verdiğim kişiyi korumak yerine arkasına sığındığım için. Ama Sanha bana hep böyle düşünmememi ve ne olursa olsun beni koruyacağını söylemişti. Karşılığın da benden sadece yanında kalmamı istemişti. Onu asla bırakmamı…

Zamanla hayallerimiz olmuştu. Birlikte yan yana yatar ve kirli tavana bakarken hayal kurardık. Birlikte buradan kurtulup normal bir hayat yaşadığımızı, okula gittiğimizi ve birlikte bir eve çıktığımızı… Tek hayalimiz normal bir hayattı. Bunun için çabalıyorduk. Hayallerimizi öldürüp gömmek yerine gizlemiş ve onları gerçekleştirmek için uğraşmıştık.

Bu süre zarfında Ağır şeyler yaşamıştık. Sanha’nın beni korumak için defalarca ölümle karşı karşıya gelmesi gibi. Ayrıca Lider, koltuğunu tam olarak olmasa da Oğluna bırakmıştı. Hala olayları yöneten Liderdi fakat Bizlerle ilgilenen ve izleyen Oğlu Kim Myungjun’du.

***

Myungjun olayını öğrendiniz neler oluyor sizce?

Neden myungjun Jisung 'u tanımıyormuş gibi yapıp yanına gitti?

Please Don't Die /Minsung X Sanhyuk Where stories live. Discover now