【 kararan gökyüzü 】

219 52 54
                                    

                                  ☁ Final

Seni bugün uzun bir aradan sonra ilk kez babanın evinden çıkarken gördüm. Şaşkınlığımı koruyamayıp sırtındaki kocaman çantayı süzdüm. Yüzündeki ifadeslizlikle kapıyı düzgün bir şekilde kapattın. Hava yeniden koyu mavi, soft haline bürünmüştü pofuduk bulutlarla. Seni penceremden gördüğüm ilk zaman geldi bir an aklıma ve tekrardan derin düşüncelere ve duygulara dalmak istedim.

O an aklıma dank etti: Sanırım gerçekten gidiyordun buralardan.

Hızla ve telaşla annenin mektubunu elime alarak aşağı indim döşemelerini sevdiğim merdivenden. Antreden geçip evdeki favori alanlarımdan biri olan bahçeye çıktım. Her bir adımımda seninle olan anılarım geldi aklıma. Çiçeklerime baktım birkaç saniye ve dejavu yaşadım. Ardından hızlanarak bahçe kapısından da çıktım.

Sen ise çoktan bahçeden de çıkıp biraz uzaklaşmıştın. Peşinden yürümeye başladım hızlıca ve seni bir daha göremeyeceğim korkusuyla kendimi cesaretlendirip biraz yüksek bir sesle konuştum. "Güzel günlerle birlikte güneş tekrardan doğar."

Olduğun yerde durdun bir süre ve bana doğru başını çevirdin. Saçlarındaki bandayı görebiliyordum yine. Üzerindeki bol ve sana yakıştığını düşündüğüm kıyafetler hafif rüzgâr yüzünden biraz havalanıyordu. Yakında yağmurun yağacağı aklıma geldi bir anda rüzgârı hissedince.

Devam ettim. "Böyle bir söz vardır, bilir misin?" Kaşlarımı üzüntü ile çatmıştım.

Sesinin hoş tonunu yeniden duydum bir süre sonra. "Bilirim." Başını iki yana doğru salladın. "Ama inanmam."

Derin bir nefes aldım göz yaşlarımı tutmak için. "Neden bu kadar negatifsin?" Sana doğru yürümeye başlarken bir yandan da annenin mektubunu terli ellerimle sıkıca tutuyordum. "Neden her şeyin düzeleceğine inanmıyorsun? Neden her zaman bir umudun olduğunu bilmiyorsun?" Sonunda kendimi tutamayıp birkaç damla gözyaşının yanaklarımdan inmesine izin vererek annenin mektubunu omzum hizasına kaldırdım ve sana gösterdim. "Neden beni öylece, hiçbir şey söylemeden bırakıp gidiyorsun?" Gözlerim dolmuştu.

Yüzündeki ifadesizlik bir anda şaşkınlığa dönüşüverdi. "Nerden buldun onu?" Ağzını hafiften aralamıştın.

"Otobüse yetişeyim derken yere düşürdün." Sesim titremişti.

Kaşlarını çatarak "Neden okudun peki?" dedin. Sinirlendiğin her hâlinden belliydi. "Sende özel eşya anlayışı yok anlaşılan. Sana kim dedi oku diye, ha?" Yanıt veremediğimi görünce hızla yanıma yaklaşarak elimde tuttuğum mektubu çekerek aldın.

"Jaebum." dedim gözlerine bakarak. "Senin mutlu olmanı istiyorum, gerçekten." Sen de benim gözlerime baktın. "Gitmen her ne kadar bende acı duygulara sebep olacak olsa bile senin mutluluğun daha önemli." Dudaklarımı birbirine bastırdım ve birkaç göz yaşı daha yanaklarımdan süzüldü. "Gitmelisin."

Sağ elini sol yanağıma koyarak bir müddet bana baktın ve göz yaşlarımı sildin. Gözlerindeki acıyı gördüm o an yeniden. "Sana haber vermek isterdim ama böylesi daha iyi olur diye düşündüm." Yanağımı okşadın. "Acı dolu vedalaşmalardan nefret ederim."

Ağlamaya devam ettim, yüzümün kızardığına eminim. "Geri dönecek misin peki?" Dudaklarımı istemsizce büzdüm.

Bir şey söylemeden bakışlarını yere çevirdin ve elini yanağımdan çektin. Bir şey düşünüyor gibiydin. Yanıt vermeyişin ve bu davranışların sanki "Üzgünüm, Hwa Young. Ama bir daha dönmeyeceğim." dermiş gibiydi.

Biraz sonra kollarının arasına aldın beni hızla ve sıkıca sarıldın. Belki de bu, sana son kez sarılışımdır diye ağlayarak sana karşılığını verdim. Saçlarımı okşamaya başladın, tıpkı ilk sarılığımızda yaptığın gibi. Ama ben yeniden kollarındaki derin evreni hissedemedim. Onun yerine bir sürü acı ve özlem buldum oralarda.

Sesin bana sarıldığın için biraz boğuk gelmişti. "Ben seni hak etmiyorum." Bu saçma fikrin yüzünden sana yeniden sinirlenmiştim. "Derslerini ihmâl etme benim gibi biri için sakın. Seni güzel bir hayat bekliyor."

Hızla araya girerek konuşmaya başladım. "Gelecek değiştirilebilir, Jaebum." Başımı omzundan çekerek bir süre sana baktım. "Gelecek değiştirilebilir, yeter ki iste."

Bana sarılmayı bırakarak saçındaki lacivert rengindeki bandananı çıkardın ve bana doğru uzattın. "Bu en sevdiğim."

Ne kadar çabalarsam çabalayım bir türlü ikna olmuyordun, belki de olmak istemiyordun. Her türlü gidecek gibiydin. Bir an vaz geçecek gibi oldum, umudumu kaybettim ve elindeki bandayı almam için bekleyen sana baktım. Ağlamayı kesmiştim. Yeniden elindeki bandaya baktım ve aldım onu.

Alınca dudaklarını yalayarak sırt çantanın kollarından tuttun. Son bir kez bana doğru baktın kalbimi derinden etkileyen gözlerinle. "Kim bilir, belki bir gün yeniden karşılaşırız. Hoşçakal." demekte zorlandın sanki bunları derken ve sesin titredi. "Kendine iyi bak, olur mu?"

Hiçbir şey söylemeden gözlerim dolarak yeniden baktım sana. Sen de bir ara ağlayacak gibi oldun ama hızla bakışlarını çevirerek başka yerlere baktın.

Yanıt vermedim sana. Çünkü hem kızgındım hem de büyük bir hayal kırıklığı yaşıyordum. Senin hayatındaki sorunları daha ilk öğrendiğim andan beri hep içimde bir umut vardı her şeyin düzeleceğine dair. Fakat sen hep böyle negatif olmaya devam ettin, düzelmez sandın.

Bunu birlikte başarabilirdik, Jaebum.
Bunun yerine beni, yeniden kararan gökyüzünün altında bir başıma bırakıp gitmeyi tercih etmiştin. Hâlbuki ben senin için geleceğimi değiştirmeye bile razıydım.

 Hâlbuki ben senin için geleceğimi değiştirmeye bile razıydım

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
sunrise | im jaebumWhere stories live. Discover now