L: Kampa Geliş Hikayesi

208 86 42
                                    

LİZ

Her ne kadar babama bir bavul hazırlayacağımı söylesem de zaten fazla eşyam olmadığından bir sırt çantasıyla karşısında dikilmiştim. Elimdeki çantayı gören babam gölge yolculuğu yaparak benimle yeryüzüne çıkmıştı.

Yeraltının o soğuk karanlığına aşina gözlerim güneşle yeniden buluşurken epeyce kısılmıştı. Ellerimi gözüme siper ettiğimde ise babam alaycı bir tavırla "İstersen geri dönebiliriz ne de olsa gözünü yakacak bir güneş yok aşağıda." demişti. Aynı asi tavırlara devam ederek "Kesinlikle olmaz!" demiştim. Ardından meydan okur tavrımla ellerimi indirip güneşin ışıltılarının tenimi yalamasına izin vermiştim.

Bir süre öylece beklediğimizde merakla "Kimi bekliyoruz?" diye sormuştum babama. Babam ise bıkkınca gökyüzünü işaret ederek "Koca bir aptalı." demişti. Gözlerim işaret ettiği yeri bulunca bize doğru gelenin altın sarısı, şu çok ünlü markalardan bir spor arabanın görmemle kısıldı. Yalnız bu arabanın farkı gökyüzünde süzülüyor oluşuydu... Kim olduğunu anlayınca bıkkın bir şekilde "Apollon..." diye mırıldanmıştım.

Tanrılar, canavarlar ve bütün mitoloji tarihiyle ilgili birçok kitap okumuştum. Babam özellikle bir sürü kitap getirip bu konu üzerinde dururdu. Bana sorular sorarak ne kadar öğrendiğimi test ederdi. Kimi zaman da yaşananlara dair kitaplarda yer almayan birkaç hikaye anlatırdı. Gerçekleri tüm çıplaklığıyla bilmemi isterdi çünkü bilgi aynı zamanda güç anlamına da gelirdi.

Apollon' u da işte bu kitaplardan ve babamın hakkında söylediği birkaç cümleden öğrenmiştim... Müzik ve Güneş Tanrısı, espri yapmakta berbat, havalı olduğunu zanneden, araba tutkunu, geveze ve bencil biriydi Apollon.

Babama ufak bir bakış attığımda gülümsemesi ile afallamıştım. O ana dek birlikte geçirdiğimiz üç yıl boyunca yüzünde gördüğüm dört ya da beşinci gülümsemeydi bu. Normal babalar gibi kızıyla hoş vakitler geçirmeyi seven birisi değildi sonuçta. Bunu yadırgayamıyordum da çünkü tüm o ruhlarla, ölümlerle ve başka bir sürü ıvır zıvırla tek başına uğraşmak herkesin kalbini kartlaştırırdı.

Zihnimde çevirdiğim onlarca şey Apollon' un, arabasından inmesiyle bulanıklaşmıştı. Babama bakarak "Yeraltında kalmaktan sıkıldın mı yoksa bir şeyler mi planlıyorsun Hades?" diye sormuştu. Babam ise alaylı bir sırıtmayla "Phyros yöneticiliği bıraktı da sen mi devraldın yoksa? Öyle değilse beni sorgulamadan önce iki kere düşün." dediğinde Apollon' un görüntüsü titremişti. Apaçık babamın söylediğine öfkelenmişti. Yine de bunu gözardı ederek bana bakıp "Demek bu senin kızın..." demişti. Babam da tıpkı onun yaptığı gibi sözlerini gözardı ederek "Phyros' la konuşmam gerekiyor." demişti.

Apollon inatçı bir tavırla tekrar onu gözardı edip önümde diz çökmüştü. Gülümseyerek "Merhaba tatlım, ben Apollon amcan." demiş ve elini uzatmıştı. Buna o an ne demem gerektiğini bilmediğimden yalnızca "Liz." deyip elini sıkmamıştım.

Bunu o an yapmamın asıl nedeni Apollon' un babamın söylediklerini dinlememesiydi. Diğer yandan önümde eğilip tıpkı bir çocukmuşum gibi -ki o zamanlar yalnızca çocuk olduğumdan bu gayet normal- elini uzatmasıydı. Babama her zaman kızgındım ancak ona saygısızlık eden herhangi biriyle iş tutacak kadar aptal ve vefasız değildim. Babamın beni önemsediğini her zaman bilirdim. Hem Apollon' un buruşturduğu yüzü de gerçekten görülmeye değerdi.

Ateşin Oğlu (DÜZENLENİYOR)Where stories live. Discover now