Bölüm 8

239 37 37
                                    

424 yıl önce...

Luhan pencere kenarına oturmuş resim çizen küçük kızın yanına gelmişti. Ondan 6 yaş küçük kız 4 yaşında olmasına rağmen çok daha olgun duruyordu. Saçları simsiyah beline kadar uzanıyordu ve bembeyaz teninde masmavi gözleri ışıldıyordu. Kızın yanına gidip karşısına oturdu.

"Ne yapıyorsun?"

"Bak resim çizdim" dedi kız elindeki parşomeni kaldırarak.

"Yine mi? Bu sefer ne çiziyorsun?"

"Burası bizim evimiz. Burada bir elma ağacı vardı. Ben elmayı çok seviyorum biliyor musun Lulu. Bu da annem. Annem hep bana o ağaçtan elma koparırdı."

"Yine mi anneni çiziyorsun?"

Kızın gözlerinden geçen hüzün yüzünde kırık bir gülümseme olmuş ve bir mırıltı halinde "Onu özledim" diye dudaklarından dökülmüştü. Bu minik kız evlerine geleli sadece 6 ay olmuştu. İlk üç ay boyunca sürekli ağlamasından dolayı ondan hiç hoşlanmamıştı Luhan ama annesi ısrarla iyi geçinmesi gerektiğini söylediği için sürekli konuşmaya çalışıyordu. Kız ağlamaktan vazgeçmiş ve Luhan'ın annesi Hildagunn'a alışmıştı. Şimdi gri kanatlarıyla cam kenarında duran narin bir bibloyu andırıyordu. Luhan'ın masmavi sağlıklı kanatlarına ve güçlü yapısına tezat oluşturacak kadar narin ve zayıftı. Annesi Luhan'a minik kızın henüz hasta olduğunu ve iyileşeceğini söylüyor ve günde birkaç saat ona ilk dönüşümüne geçmesi için pratik yaptıyordu. Annesi tarafından eğitilen Luhan annesini ve öğretmenini bu kızla paylaşmaktan hoşlanmasa da onu koruma arzusunu bastıramıyordu. Annesi Stymphalia'lar arasındaki en büyük savaşçılardan biriydi ama Luhan doğduktan sonra savaş alanından uzaklaşmış ve tüm yeteneklerini mavi kanatlarla doğmuş efsanevi kahraman olabilecek evladına aktarmaya çalışmıştı. Luhan annesinin dillerden dillere dolaşan namı yanında babasının anılmamasından dolayı yıllar önce onları terk edip gittiğini düşünüyordu. Oysa o 6 ay önce kucağında sürekli ağlayan bir kız çocuğu ile dönmüş ve yıllar sonra Luhan'a bakıp ondan özür diledikten sonra o gece yine gitmişti. Annesi ve babasının kavga edişine uyandığı zaman sorunun annesinin güçlü oluşu olmadığını anlamayacak kadar küçük değildi. 

"Beni bir insanoğlu için terk ettikten sonra şimdi de onun kızına bakmamı mı istiyorsun? Seni sevdim ama bu kadar değil Jeus!"

"Senden başka bırakacak kimsem yok Hilda. Beni görmek istemediğini biliyorum. Bir daha gözüne görünmeyeceğim. Athena'nın ordusuna katılıyorum. Buradan gideceğim. Ne olur ona göz kulak ol" 

"Başımı belaya sokmamı mı istiyorsun Jeus. Seni yıllar önce ihbar etmememin bedelini mi ödetiyorsun bana! Bir insanla birlikteydin bu bile onlarca kuralımızı ihlal ederken sen en olmaz, en affedilmez şeyi yaptın. Bir Stymphalia'nın başka bir ırktan çocuğu olması ne kadar tehlikli bilmiyor musun?"

"Biliyorum ama aşık oldum"

Luhan annesinin acı bir şekilde gülüp "Bana da kocamın aşkının meyvesine bakma görevi mi düştü yani?" diye alay ederek sormuştu. 

"Onun ne suçu var Hilda. Daha çok küçük"

"Onun varlığı bile ne kadar tehlikeli. Herkes için"

"Ona bir bak Hilda. Sana da Luhan'ı anımsatmıyor mu?"

Bu söz annesini duraksattığında kadının gözü kapıda durmuş onları izleyen oğluna takılmıştı.

"Neden yatağında değilsin sen!"

"Bu kim?"

Luhan'ın sorusu üzerine ikisi de ona bakmıştı ebevynlerinin. Hilda sitemle ağlayan kızı sorumsuz adamın kollarından almış "Luhan'ı bırakıp gittiğinde de 4 yaşındaydı Jeus. Gerçekten benziyorlar. Senin gibi sorumsuz bir babaları oldukları için hayata bir sıfır yenik başlayan iki talihsiz." diye adamı azarlamış ve "Gözüm görmesin seni" diyip içeri geçmişti. O günden sonra Hilda kızın melezliğini haykıran gri kanatlarını tüm gözlerden saklamak için kimsenin ulaşmadığı ıssız bir dağ başına gitmiş ve iki çocuğunu eğitmeye adamıştı ömrünü. Luhan ise kızın anlattığı anne hikayelerini dinliyor ve babasının uğruna onları bırakıp gittiği kadını merak ediyordu. 

Kan YeminiWhere stories live. Discover now