Elimde tuttuğum küçük aynada kendime bakarken bakışlarımı yaramda gezdiriyordum. Jennienin yaptığı makyaj sayesinde iz artık o kadar da belirgin değildi. Ve yakışıklılığımda kaybolmamıştı. Gerçi iz olsa bile Jennieye göre hala yakışıklıydım. Aklıma dün gece söyledikleri gelirken dudağımda hafif bir tebessüm yaranmıştı.
Hayatımda ilk defa bir kızla uyumuştum. Bir prens olarak özel yardımcımla bunu yapmak ne kadar doğruydu bilmiyorum. Ama umrumda bile değildi. Çok kötüydüm. Yanımda birilerinin olmasına, saçımı okşamasına ihtiyacım vardı. Jennie Kim her türlü bana iyi geliyordu. Dün gece o kadar acı çekmiştim. Gözümü kaybedeceğimi düşünmüştüm fakat o bir melek gibi hayatımı kurtarmıştı sanki."Prensim? Dalgın dalgın ne düşünüyorsunuz?"
Duyduğum sesiyle düşüncelerimden ayrılırken kafamı beni izleyen bedene çevirdim.
"Boşver."
İç çektiğimde aynayı kenara bıraktım.
"Makyaj hoşuma gitti. Gerçi yüzümü yıkadığımda kaybolacak ama sen zaten yaparsın."
"Yaparım tabii! Bu iş bana zevkli geldi hatta. Özellikle yaptığım kişi siz olunca ayrı zevk-"
Dediğini son anda kavramış olacak ki duraksamıştı. Bakışlarını kaçırdı hızlıca.
"Yani bir prense bunu yapmaktan güzel ne olabilir ki?"
Kafamı salladım onaylarcasına. Öyle olduğuna şüphem yoktu zaten. Aklıka takılan şey Jennienin her konuda iyi olmasıydı. Doktorlukta bile iyiydi. Bence o bir tüccardan fazlasıydı.
"Seninle ilgili merak ettiğim o kadar çok şey var ki Jennie..fazlasıyla gizemlisin."
Dediklerime karşın gülümsemekle yetinmişti. Ama bu o kadar da sıradan bir gülümseme değildi. Bu gülümsemenin altında çok şey yatıyordu. Ve ben bunu çok iyi biliyordum.
Derin bir nefes verdiğimde ayağa kalktım. O da hemen ayağa kalkarken meraklı gözlerle bana bakıyordu."Ok atmaya çıkıyorum. Bakalım gözüm ne durumda. İstersen sen de gel?"
Kafasını sallamıştı hemen. Ardından duvardan aslı olan yayımı oklarıyla beraber aldığımda odamdan çıkmıştık. Saray çalışanlarının gözü üzerimde gezinsede aldırmadan önüme bakmaya devam ediyordum. Yara izini umarım farketmemişlerdir. Jennie yanımdan yürürken sonunda arka kapıdan sarayın bahçesine gelmiştik.
Sarayın bahçesi fazlasıyla büyüktü ve benim rahatlıkla pratik yapmam için yeterdi.
Jennienin bakışları her tarafı çiçeklerle kaplı bahçede gezinirken burayı sevdiğine bir kez daha emin olmuştum."Pekâlâ. Başlayalım."
Jennienin meraklı bakışları bana döndüğünde ellerini karnının üzerinde birleştirdi. Ve sessizce izlemeye başladı.
Yayı oka geçirdiğimde biraz uzağımdaki olan elma ağacına doğru çevirdim. Ağaçtaki elmalardan birini vurmaya çalışacaktım. Sağlam gözüm kapattığımda diğeriyle elma ağacına doğru odaklandım. Görüş açım net..sayılırdı. Ve daha fazla beklemenin anlamı yoktu. Tam yayı fırlatacağım sırada yaralı gözüm istemsizce kısılmış ve aniden giren sancı gibi bir ağrıyla afallamıştım. Bunun sonucu ise yay hedefime değil sadece ağacın gövdesine saplanmıştı.
Şaşkınca okun saplandığı yere baktım. Ben resmen atamamıştım. Avcı Prens ilk kez hedefini tutturamamıştı.
Sinirle parmaklarım arasındaki yayı sıktım. Lanet olsun!"Prens Yoongi! İyi misiniz?"
Jennie hızlıca yanıma yaklaştığında şaşkın gözlerle yüzüme bakmıştı. Bense sinirli gözlerimi o ağaçtan ayırmıyordum.
YOU ARE READING
EpøcH| gelecekten gelen
Historical Fiction"Ne kadar hızlı hareket edersen zaman o denli yavaşlar." Eintein'ın, Rölativite Teorisi'nin gözümde ki özeti buydu. Ben ne kadar hızlı hareket edersem zaman yavaşlayacaktı ve bir yerde sıfırlanacaktı,zorundaydı. Ne de olsa her şeyin bir sonu vardı ö...