ii ։ ilklerin yaşandığı gece

1.4K 130 45
                                    

[önceki gün, akşam]

"lan jisung, yeter ağladığın oğlum sus artık!"

hyunjin isyanla konuşurken geriye yaslandı. oturdukları ikili koltuğun kenarındaki yastığı aldığı gibi arkadaşının kafasına geçirdi, bıkmış bir ifade vardı yüzünde. haklıydı da aslına bakarsanız. sincap suratlı çocuk yaklaşık iki buçuk saattir oturduğu yerde gözyaşı döküyordu.

"ben hiçbir şey demek istemiyorum artık," dedi felix, hyunjin'in 'şuna bir şey söyle' bakışlarına karşılık olarak. "nasıl olsa yarın öbür gün barışacaklar."

alışılageldik bir düzendi bu. minho ve jisung sürekli kavga ederlerdi, çoğu kavgaları da jisung'un kapıyı çarpıp çıkmasıyla sonuçlanırdı ancak bu küslüğün pek de uzun sürdüğü söylenemezdi. birkaç gün, bazen bir ya da iki hafta kadar konuşmadıkları olurdu, ardından jisung bir gün aniden akşam onu eve beklememeleri gerektiğini, minho'yla olacağını belirten bir mesaj gönderirdi üçünün olduğu grup konuşmasına. ardından birlikte kaldıkları eve geri dönerdi, zaten kavga etmedikleri sürece felix ve hyunjin ile yaşadıkları eve uğradığı yoktu.

bu sebeptendir ki, ne hyunjin inanıyordu arkadaşının salya sümük ağlıyor oluşuna, ne de felix. gayet iyi biliyorlardı ki aralarını düzeltmeleri uzun sürmeyecekti çünkü bu daha önce defalarca tekrarlanan bir sahneydi.

"hayır işte, bu sefer tamamen bitti."

burun çekmeleri eşliğinde yükselen bu ses, jisung'a aitti. arkadaşlarının isyanına karşılık eş zamanlı olarak gözlerini deviren iki genç, birbirlerine aynı şeyi düşündüklerini biliyorlarmışçasına bakıyordu. en sonunda hyunjin dayanamayıp ayağa kalktı. kalkarken yanındaki arkadaşının da kolundan tutmuş, onu ayağa çekmişti.

ikisinin ayaklandığını gören felix de sorgulamadan yayıldığı koltuktan kalktı. bunun tek bir anlamı vardı: han jisung'u kendine getirme operasyonu başlıyordu.

"bara mı gitsek?" uzun, sarı saçlı olan düşünceli bir tavırla konuştuğunda felix tek kaşını kaldırdı. bunun mantıklı bir fikir olduğundan pek emin değildi. yine de jisung eğer sızarsa, gece boyu ağlamasını önlemiş olabilirlerdi. sırf bu yüzden arkadaşını onaylarcasına başını salladı. jisung ise söz dinleyen yavru bir köpek gibi peşlerinden ilerliyordu.

hakkında kurulan sinsi planlardan - bu planlar onu sarhoş edip sızmasını sağlamayı içeriyordu kesinlikle - haberdar olmayan siyah saçlı çocuk, arkadaşlarının peşinden kapıya ilerlerken hala burnunu çekiyordu. sevgilisiyle kavga edip eve geldiğinden beri yaptığı tek şey buydu.

yol boyunca arabada duyulan tek ses, jisung'un artık kanıksadıkları hıçkırıkları ve burun çekmeleriydi. arabayı kullanan hyunjin, daha fazla dayanamayıp oflayarak radyoyu açmaya yeltendiyse de ikide bir cızırdayan kanallar daha çok sinirlerini bozmuştu. tanrı seslerini duymuş olmalıydı ki çok geçmeden bara vardılar.

"kanka bak bunun kafasını dağıtalım diye geldik de umarım biz sarhoş olmayız?"

"ben sarhoş olmam, hadi lan oradan." dedi hyunjin alaycı bir gülüşle. "asıl sen dikkat et de seni sağdan soldan toplamayalım."

kill our way to heaven [askıda]Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang