16∞

7.2K 238 24
                                    

Y/N: Bu bölümün bir önceki bölümle bağlantılı olmadığını biliyorum ama bugün bunu yazmalıydım. Yeni bölümde görüşmek dileğiyle! İyi okumalar.
Playist: Hozier - Take Me To Church

Hayata bazen o kadar acımasız ki düşürdüğü gibi süründürmeden kaldırmıyor

¡Ay! Esta imagen no sigue nuestras pautas de contenido. Para continuar la publicación, intente quitarla o subir otra.


Hayata bazen o kadar acımasız ki düşürdüğü gibi süründürmeden kaldırmıyor. Acımasızlıklar, haksızlıklar ve daha bir sürü şey oluyor. Farkındasın ama elinden hiçbir şey gelmiyor. Kendi içinde çırpınıyorsun, yaşamaya çalışıyorsun ama buna bir başkası izin vermiyor. Sırf o kendi egosunu tatmin etmek için senin duygularını kullanıyor, seni eziyor. Sırf daha mutlu olmak için kendi kendini eğliyorsun, bir bebek ağlamasın diye ona oyuncak sallamak gibi. Sonra bir anda doluyorsun ve kendini bırakarak ağlamaya başlıyorsun. Aslında çok uzun zamandır kendini sıktığını, umursamamaya çalıştığını kimse bilmiyor ve sana o anda hiç dayanıklı değilsin diye bir etiket yapıştırıyorlar. Tıpkı şu an rehberlik hocasının odasında kendimi kaybedip hıçkıra hıçkıra ağladığım gibi. Bir süre bana acılı gözlerle baktı, elini güven vermek istermişcesine omzuma koydu ve sürekli yanımda olduğunu söyledi ama etkili olmadı çünkü her şeyi tek bir sözü alıp götürdü. "Dayanıklı değilsin Güneş, hayatında daha çok şey olacak, alışmalısın." Alışmalıyım? Neden? En sevmediğim çözüm önerilerinden biri, sanki ben bilmiyordum, ben öneri beklemiyordum, ben sadece beni dinleyen birini istiyordum çünkü hayatım boyunca rehberlik hocalarımdan başka kimse beni dinlememişti. Ne annem ne babam. Bunu düşündükçe kendimi çok yalnız hissediyordum. Sokak kedisi miydim ben yoksa başka birisinin çocuğu mu? Başımı önüme eğip ellerimle yüzümü kapatıp hıçkırıklarımı bastırmaya çalıştım ama olmadı. Nefessiz kalarak arada derin derin nefesler alıyordum. Kalbim her an patlayacakmış gibiyidi. Bakışlarımı öğretmene çevirdiğimde hala bunların daha zoru ile karşılacağıma beni inandırmaya çalışıyordu. Teselli değil beni sadece dinlemeni istiyorum diye bağırmak istedim ama boğazım şu an düğüm düğümdü. Yutkunmaya ve ağlamamı dindirmeye çalıştım. Beni anlamamak için yemin etmiş gibiydi herkes. Umut olsun istedim, birileri benim için için umut olsun.

"Güneş ağlama artık," dediğinde burnumu çektim ve ağlamamı durdurmayı çalıştım ama göz yaşlarım akmaya devam ediyordu.

"Yapamıyorum, içimdeki bu acıyı söküp atamıyorum," diyebildim.

İçimde hissettiğim bu acı o kadar keskindi ki, neredeyse öleceğimi düşünmeye başlayacaktım. O kadar zorlanıyordum ki bir türlü kendime gelememiştim.

"Yapma ama sen güçlü birisin," dediğinde daha fazla ağlamaya başladım.

Hayır! Hayır ben güçlü değildim! Ben sadece çok uzun zamandır güçlüymüşüm gibi davranıyordum. Aslında kendimi her an koyuverecekmişim gibi. Her an hayatıma son verecekmişim gibi. Yaşamak istemiyordum. Bu hayatı, bu acıları yaşamak istemiyordum.

"Lütfen, lütfen biri içimdeki bu acıyı söküp alsın," dediğimde yeniden ellerime kapandım ve daha fazla ağlamaya başladım. Her geçen saniye artan bir acı vardı ve ben işin içinden çıkamaz olmuştum. Önümde diz çöken öğretmen ellerimi yüzümden çekmeye çalıştı, elimde tuttuğum peçete parçalanmıştı ve burnum çeşme gibi akmaya devam ediyordu.

"Güneş yapma böylei beni korkutmaya başladın."

Bende kendimden korkuyordum. İçimdeki acıdan korkuyordum.

"Biri sana zarar mı verdi?" diye sorduğunda ağlamam şiddetlendi. "Biri sana istemediğin dışında bir şey mi yaptı?" diye sordu.

Cevap veremedim çünkü her gün istemediğim şeyler yaşıyordum.

"Bana cevap vermezsen sana yardımcı olamam," dediğinde gülmek istedim çünkü zaten yardımcı olamıyordu. Kimse olamazdı. Bir tek benden başka ya da tanrıdan. Tanrı beni unutalı çok uzun zaman olmuştu. Çünkü bugüne kadat ettiğim hiçbir dua kabul edilmemişti. Beni o da görmüyordu.

"Sadece ağlamak geliyor içimden," dediğimde elimde parçalanan peçeteyi atmak ve yenisini almak istedim çünkü burnum dinmek bilmiyordu. Yakında koluma silmeye başlayacaktım. Başımda keskin bir ağrı belirdi. Çığlık atsam rahatlar mıydım ya da şu an her şeyi yerle bir etsem içimdeki bu acı gider miydi? İçimdeki bu acıyı oraya kim yerleştirmişti?

"Biraz sakinleşirsen her şeyin yoluna gireceğini düşünüyorum," dedi.

Bugüne kadar zaten sakindim ve neden hiçbir şey düzelmemişti? Bana kim yardım edebilirdi?

"Hocam gitmem gerek," diyerek ayağa kalktım ama beni durdurdu.

"Gidemezsin, hele bu haldeyken asla, konuşmalıyız," dediğinde hala konuşmaktan bahsettiği için kafayı yemek üzereydim. Yeterince bir başkasının önünde ağladığım için kendimi tebrik ettim, kimse bana yardım edemezdi bunu biliyordum.

"Gitmek istiyorum," dediğimde başımı kaldırdım ve göz göze geldik. Bana yardımcı olmaya çalıştığını anlayabiliyordum ama böyle değil. Böyle yardım edemezdi.

"Sakin olduğunda konuşmak için söz verirsen gitmene izin veririm," dedi. Burnumu koluma sildim ve saçlarımı geriye attım.

"Söz," dedim ve odadan buraya asla bir daha gelmemek üzre çıkıp gittim. Asla bir başkasından yardım beklememem gerektiğini daha iyi anlamıştım. Yaptığı tek şey ağlamamı izlemek olmuştu. Kendimi direk tuvalete attım ve aynada şişen gözlerime ve dağılan saçlarıma baktım. Berbat görünüyordum ya da her zamanki bendim.

Elimi yüzümü yıkayarak cebime bol bol peçete doldurdum. Başımdaki ağrı daha da artmıştı. Kesik kesik nefesler alıp veriyordum ve yeniden ağlama krizine girmekten korkuyordum.

İçimde hissettiğim bu acıyı nasıl atabilirdim. İçim yanıyordu.

Korkuyordum.

Neden ve ne için olduğunu bilmeden korkuyordum.

Tutunabildiğim birkaç şey vardı şu hayatta onların da elimden kayıp gitmesinden korkuyordum. Bacaklarımın her an beni yere kapanacakmışım gibi hissettiriyordu. Ayakta duracak hiç halim yoktu.

Tuvaletten çıkarak adımlarımı çıkışa yönlendirdim. Burnumu çekip duruyordum ve bir an önce kendimi eve atıp yorganımın altında ağlamak istiyordum, içimdeki bu acı gidesiye kadar ağlamak ve rahatlamak istiyordum. Nasıl olacağını bilmiyordum.

Umutsuz ∞Donde viven las historias. Descúbrelo ahora