Keyifli okumalar...Yine sabahın köründe evden çıkmış işe gidiyorum. Cafeler neden erken açılmak zorunda gerçekten hiç anlamıyorum. Saat henüz 7 bile değil. Hava henüz aydınlanmamış, bir kaç insan benim gibi işe gitmek için erkenden yola çıkmışlar.
Esnerken bir elimle ağzımı kapattım. Dün gece çok geç yatmıştım şimdi işe bir gözüm kapalı gidiyorum. Aslında işi de bırakmak istiyorum ama sevdiğim bey'i bir tek orada görebiliyorum.
İşi bu kadar erken saatte kalktığım için değilde, çalışana yaptıkları saygısızlık yüzünden bırakmak istiyorum. Sigorta yok, 12 saat çalışıyoruz ve asgari ücret dahi vermiyorlar. Sadece öğlen yemeği karşılıyorlar onda da yiyebildiğimiz tek şey bir tane poğaça.
İş yerine yaklaşınca biraz yanaklarımı tokatlayıp kendime gelmeye çalıştım. Bugün günlerden cumaydı ve ben 2 gün boyunca Yekta'yı göremeyecektim. Gerçi artık alışmıştım. Burada işe başlayalı neredeyse 1 yıl olacaktı ve ben Yekta'yı 9 aydır seviyordum. Aslında hiç tanımıyorum onu adı ve mesleği dışında bildiğim hiç bir şey yok. Olmasına da gerek yok aslında. Ben onun duruşunu, bakışını, kahve bardağını tutuşunu ve her zaman teşekkür etme nezaketinde bulunmasını seviyorum.
Yekta ise benim farkımda değil. Her sabah 8 de gelir, bir duble espresso içer, bu arada tabletiyle uğraşır ve sonra kasaya parayı ödeyip gider. İşte her sabah onu yarım saat görerek sevmek tuhaf ama gerçek.
İş yerinin kapısından içeri girdiğimde sabah temizliğine başlanmış olduğunu gördüm. Masaları silen Eren'e bakarak.
"Günaydın. Erken başlamışsın." Sildiği masadan kafasını kaldırdı
"Bugün biraz erken geldim de. Sultan hanım başlamam için ısrar etti. Sanki mesai verecek." Gözlerimi devirdim. Eren cafe'nin barmeniydi. Aslında Sultan hanım'ın uzaktan bir akrabası ve uzun zamandır burada çalışıyor. Garson ben ve Cemre var. Çantamı bırakıp önlüğümü bağladım. Tekrar Eren'in yanına gidip
"Hadi sen yerine geç. Kalan işleri ben hallederim." Dedim. Eren masaları sildiği bezi ve cam sil'i elime tutuşturarak mutfak kapısına doğru ilerledi. Bende onun yarım bıraktığı işi tamamlamaya çalıştım.
Mutfak kısmında 4 kişi çalışıyor. 2 kişi tatlılardan 2 kişi de tuzlulardan sorumlu. Genelde sipariş üzerine yapılıyor yiyecekler. Dolaba çok küçük bir kısmı konuluyor. Çünkü buraya gelenler genelde kahve veya çay içmeye geliyorlar.
Masaları temizlemeyi bitirince elimdekileri temizlik dolabına koyup ellerimi yıkadım. Birazdan Yekta gelirdi. Dağılan at kuyruğumu düzeltip cafe'nin içine geri döndüm. Sultan hanım mutfaktan çıkmış kasada ki yerini almıştı. Yüzüne yine bir ton boya sürmüştü. Bu kadın makyaj yapmayı kesinlikle bilmiyordu. Beni görünce
"Geç mi kaldın yine?" Dedi. Halbuki bir senelik süre zarfında sadece 2 kere geç kalmıştım. Onlarda da ateşli grip geçirmiştim.
"Hayır, Sultan hanım. Masaları silmeyi bitirdim o yüzden temizlik malzemelerini dolaba bıraktım." Anladım dercesine kafa sallayıp bilgisayarda oynadığı oyuna geri döndü. Bende gözlerimi devirerek tezgahın arkasına geçip beklemeye başladım. Cemre öğlen 12 gibi geliyordu. Aslında bir gün ben bir Cemre öğlen gelecek şekildeydi ama ben Yekta'yı gördüğümden beri her gün sabah gelmeyi teklif ettim. Cemre de kabul etti. Bu yüzden düzeni değiştirdik.
Yaklaşık yarım saat sonra Yekta geldi. Yine tüm yakışıklılığlı ile içeri giril yaptı. Her zaman oturduğu cam kenarı masaya geçti. Derin bir nefes alarak elime cafe telefonunu ve menüyü alıp yanına ilerledim. Masaya yaklaştıkça burnuma gelen kokusu benim bütün dengemi bozuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şapşal Aşık
ChickLit1 yıldır çalıştığı yerden, sırf sevdiği adamı gördüğü için ayrılmayan Asel Sevdiği adam yüzünden işten atılırsa ne olur? Bu şapşal bir kızın Aşık hikayesi...