- Bir Cisim Yaklaşıyor -

41 10 8
                                    

Üniversitedeyken karmaşık fakat eğlenceli bir hayatım vardı. Kyungsoo ile aynı okula gidebilmek için çok uğraşmış sonunda da bunu başarmıştık. O gün ikimizinde mutluluğunu unutamıyorum. Bu benim için en saf mutluluktu.
Haberi alır almaz eve koşmuş, kazandığımı söylemiş karşılığında ailemden destek alamamıştım. Babamın ilk söylediği şey; "Benim param yok, gidemezsin. Eğer çok gitmek istersen de kendi başının çaresine bakarsın. Benden sana beş kuruş çıkmaz."
Babamın bu cümlesi beni yıkıma uğratmış, hayallerimin üstüne kezzap dökmüştü. Ortaokuldan beri yaz aylarında çalıştığım için hem okumak hem çalışmak gözümü korkutmuyordu ama üniversite hayatı bilirsiniz işte. O gün sabaha kadar ağlamış, kendim için kararlar vermiştim. Ertesi gün ailemin karşısına geçip o okula gideceğimi, onların yardımına ihtiyacım olmadığını, doğduğumdan beri zaten bana bakamadıklarını bu saatten sonrada bakmalarına gerek olmadığını söyledim. Bu cümlelerim karşısında ailemle büyük kavgalar verdim ve o gün o evden son çıkışım oldu.
Günün sonunda üniversiteyi burslarla, part time işlerle ve tabiki Kyungsoo'nun maddi ve manevi yardımları sayesinde bitirebilmiştim. Kyungsoo benim ailem olmuştu.
O dönemlerde hiçbir partiden, seminerlerden, buluşmalardan, aktivitelerden geri kalmamış  üniversite hayatının tüm ekmeğini, balını, kaymağını yemiştik. Tabikide bu kadar sosyalliğin bize bir getirisi vardı. Okul hayatımız bittikten sonra ikimizde bu tarz yerlere daha az katılmaya, daha çok evcil insanlar olmaya başladık. Özellikle ben kendimi işime, evime, oyunlarıma ve pandalara adamıştım. Arkadaşa ihtiyacım yoktu çünkü Kyungsoo vardı. Yalnız hissetmeme gerek yoktu çünkü Kyungsoo vardı. Aileme hiçbir zaman ihtiyacım yoktu çünkü onlarla tüm irtibatımı kesmiştim, onlarda bir kere olsun beni aramamışlardı. Hastalandığımda, ağladığımda, mutlu olduğumda, başarılı olduğumda yanımda hep Kyungsoo vardı. Biz bir aileyiz.
Eski deli dolu olan Baekhyun yerine olgun, ayakları üzerinde duran, kararları arkasında duran bir Baekhyun yaratmıştım. Küçük dünyamda bunlarla mutluydum.
Ta ki bugüne kadar. Şuanda evimin ortasında oyun konsolumu inceleyen, 1.86 boyunda, siyah saçlı, siyah pantolon, siyah gömlekli, saçı yandan ayrılmış, kollarında kafam kadar kasları olan, elleri damarlı ve büyük, dünyanın en güzel yüzüne sahip bir cisim duruyordu. Evet mutfakta şarap ve atıştırmalıkları hazırlarken gözlerimle onu yemeye devam ediyordum.
Eve geleli 15 dakika olmuş, onu hemen salona gönderip mutfağa koşturup bir şeyler hazırlamaya başlamıştım.
Ne bekliyordunuz daha dış kapının önünce çılgınlar gibi öpüşüp doğruca yatak odasına gideceğimizi mi? Tabiki öyle bir şey olamazdı çünkü ben yeni gelin nazları yapmayı çok severim. Hatta şuanda öpmeye kalkarsa namusum elden gidiyor diye çığlıklar bile atabilirim. Önce o şarap içilecek çünkü geçen sene Fransa'ya gittiğimde ben bu şaraba bir tomar para bayılmıştım ve kıyamadığım için içki dolabımda boynu bükük şekilde beni bekliyordu. Hatta Kyungsoo o şarabı içebilmek için kırk takla atmış, ben uyurken o içmesin diye içki dolabıma kilit yaptırmıştım. Şimdiyse hiç acımadan onun için şarap masası kuruyordum. Tabikide sevişmek biraz bekleyecekti. Hem ne o öyle girer girmez işe koyulmak ya adamda AIDS varsa? Önce bir sohbet etmemiz lazım.
Ben düşünceler içerisinde meyve tabağını hazırlıyorken yanıma geldi. Gamzesiyle birlikte bana bakıp gülümsüyor, kalbimin büzülmesine neden oluyor, geçti sandığım gaz sancısının tekrar ortaya çıkmasına neden oluyordu.
"Yüzüme sürekli gözünü ayırmadan bakmaya devam edersen kafamda bir delik açılacak diye çok korkuyorum Baekhyun. Bu arada ne yapıyorsun yardıma ihtiyacın var mı? Masayı hazırlayabilirim." Sırıtarak bana bu cümleleri kurduğunda algılamam yaklaşık 10 saniye sürdü. Adama bak tüm algoritma ayarlarımla oynadı!
"Sen hep böyle komik espriler yapar mısın yoksa bana mı özeldi bu? Şimdiden söyleyeyim espri yeteneğin yok. Ve evet masayı hazırlarsan çok sevinirim. Hadi naş naş." Elimdeki bıçakla içeriye git hareketi yaparken gerçekten en korkutucu bakışlarımı sundum ona ama bir anda kahkaha atmaya başladı.
"Peki anneciğim ben masayı terasa kurayım o zaman manzarası inanılmaz güzel." Tam giderken durdu, başını yana çevirdi, gülümsedi ve bana "Bu yaşıma kadar bu kadar güzel kızan başka kimseyi görmedim" dedi.
Nefesim kesildi. Elimde bıçakla orada ne kadar dikildiğimi bile bilmiyorum. O an midemde ki gaz sancısı o kadar çok büyüdü ki bıçağı diklemesine mideme sokmak istedim. Fakat yaşayacağım çok günler vardı ve bir an önce kendime gelmeliydim.
Chanyeol'le birlikte masayı hazırlamış, büyük, her tarafı camla kaplı, retro eşyalarla döşenmiş terasımda şarap içip gökyüzünü izliyorduk. Zaman zaman göz göze geliyor birbirimize gülümseyip konuşmadan oturuyorduk. Ortamda daha önce hiç hissetmediğim bir huzur vardı. Yanında olmak çok iyi hissettiriyordu.
Sessizliği ilk bozan Chanyeol olmuştu.
"Sen mutfakteyken salonunu inceledim, sanırım biraz fazla özel alanına girmiş gibi hissettim umarım senin için sorun değildir. Ama hobilerin çok hoşuma gitti Baekhyun. Bilgisayar oyunlarını, kitapları, plak koleksiyonlarını seviyorsun. Üstelik müzik zevkin inanılmaz güzel. Kaç kişi hala The Rolling Stones dinliyor ki!? Sanırım müzik konusunda ruh eşim buldum." Şiir gibi olan sesini dinlerken son cümlesinde şarap boğazıma kaçmış, minik bir öksürük krizi yaşamıştım.
"Aslında abarttığın kadar değil Chanyeol. Oyun oynuyorum, eski dönem müzikleri dinliyorum ve kitap okuyorum. Sanırım hiçbir zaman asi, kurallara karşı gelen, marjinal bir tip olmadım. Klasik, dümdüz adamım işte." Omuz silktim. Sırıttı ve şarabından bir yudum aldı.
"Klasik ve dümdüz olman harika bir müzik ve kitap zevkinin olduğu gerçeğini değiştirmez. Emin ol şuanda dinlediğin ve okuduğun şeylerin değerini bilen çok az kişi var. Ayrıca terasının dizaynına bile bakarak ne kadar marjinal olduğunu anlayabilirim, sen kesinlikle eskilerin adamısın Baekhyun. Kafamı kaldırdığımda gökyüzünü görebiliyorum, ahşap eşyalar eskiden mutlu olduğum evimi hatırlatıyor, tanrı aşkına duvarında hippi posteri asılı!" O heyecanlı heyecanlı bir şekilde konuşurken kocaman gülümsemekten duramıyordum.
Yüzünü bir sakinlik aldı, tekrar gökyüzüne baktı, derin nefes aldı, siyah gözlerini bana çevirerek "Ve bu evde dünyanın en güzel gülümseme sahip, en güzel kaşlarını çatan, en güzel hobilere sahip olan bir adam yaşıyor. Bunu düşünmek bile insanı huzurlu hissetmesini sağlıyor. Sana baktıkça şarkılar yazmak istiyorum." Evimin ortasında duran cisim şuan bana yaklaşıyor! YETKİLİLER! BURASI ALEV ALDI!
Ne yapacağımı bilemez halde ona bakıyordum. Yüzü yaklaştıkça yaklaşıyor, içimden kusma isteği geçiyordu. Nasıl bu kadar heyecanladığımı sormayın çünkü bende cevabı bilmiyorum inanın. Neredeyse öpmesine ramak kala burnumun dibinde yüzünü durdurdu.
"Baekhyun o kadar çok gerginsin ki 40 km öteden bile anlaşılıyor bu. Lütfen biraz sakin olur musun?" Sesi o kadar kalın, derinden, tok ve davetkar geliyordu ki dayanamadım. Kafamda milyonlarca şimşek çakarken onu yıldızların altında öpen kişi ben oldum.

Dust In The WindHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin