Masanın üzerindeki tencereye göz gezdirdikten sonra kapağını kapattı. Bir açıklama borçlu olduğunu düşünerek sessizce konuştu.
"Bunu da ona ayırmalıyız," dedi.
Karşısındaki, memnuniyetsiz bir ses tonuyla konuştu.
"Aç olsaydı çoktan gelirdi," dedi tabağındaki son lokmayı yiyerek.
Görende hiç bir şey yemediğini düşünürdü. Kendisininkini bile yemişti buna rağmen aç olamazdı.
"İyi ama benimkini de sen yedin, doymuş olman lazım. I-ı...şey adın neydi?" diye sordu oldukça ürkek bir sesle. Buradaki insanların isimlerini hep karıştırıyordu.
Kız dik dik bakmaya devam ederek "Herneyse," dedi çok kaba bir ses tonuyla. Ardından bitmiş tabağına bakıp hızla odadan çıktı.
Ne biçim bir kızdı bu böyle. Çok kaba ve doyumsuzdu. Hafif kıvırcık Saçları kulağının altına geliyordu. Öyle gözüküyordu ki haftalardır yıkanmadığı belliydi. Yeşilimsi gözlerinde yorgunluk ve öfke akıyordu her seferinde. Gerçi buradaki tüm kızlar böyleydi. Erkek gibilerdi.
Peki burası neresiydi? İşte bunu oda bilmiyordu. Neresi olduğunu, neden burada olduğunu bilmiyordu.
Burası siyah bulutların hakim olduğu bir yerdi. Karanlık, korkutucu bir yer. Dar odaları olan büyük bir binaydı. Temiz bir hayattan mahrum bir yerde yaşıyorlardı. Etrafı pis kokular sarmıştı. Yedikleri yemeklerde bunlara dahildi. Yemekleri mide bulandırıcıydı fakat yemek seçme gibi bir imkanları yoktu.
Ya yersin yada açlıktan ölürsün. İçtikleri suya kadar pisti. Musluktan akan su çamur gibiydi. Birde bu suyu içmeleri lazımdı. Dar küçücük bir mutfaktı. Öyleki verdikleri nefesi tekrar alıyorlardı. Pişen yemek iğrenç kokuyordu. Belki de odanın bir penceresi olsaydı bu kadar pis kokmazdı.
Tezgahta yemek artıkları, çöpler vardı. Onun görevi çöplerde dahil bu iğrenç mutfağı temizlemekti. İşkence gibiydi. Derin bir iç çekti. Tozlu sandalyeden kalkıp tezgaha yöneldi. Yapabilir miydi bilmiyordu. Bu kadar pisliğin içinden çıkabilir miydi? Tezgahtaki çöpleri eline aldı ve hızlıca köşedeki taşmış kovanın içine fırlattı. Bir an dengesini kaybedecekti. Tezgaha yaslanarak bir süre durdu.
"Buradan nefret etmek için çok erken. Fazla erken," diye mırıldandı.
Fakat demesiyle ağzını kapatması bir oldu. Titreyerek etrafa göz gezdirdi. Birinin onu duymuş olabilmesinden korkmuştu. Masanın altına kadar aradı. Tam rahatlayacakken arkasındaki kaktüsü gördü. Titremeye başladı. Dişlerini sıkarak konuştu.
"Ben- ben öyle demek istememiştim. Gerçekten ben kötü anlamda dememiştim. Buradan nefret etmiyorum. B-burayı seviyorum... Gerçekten... inan bana," diyerek karşısındaki kaktüsü ikna etmeye çalıştı.
Öyle korkuyordu ki kaktüsün kendisini duyup başkalarına söyleyeceğini düşünüyordu. Hızlıca masanın üzerindeki tabakları aldı. İnce akan kara suyun altına koydu ve sudan geçirdi. Burnunu tıkayarak tüm tabakları bitirdi.
Neyse ki çabucak bitirmişti. Bir an önce bu mutfaktan çıkmak istiyordu. Kapıdan çıktı. Aşağısı yemekhane ve mutfaktı. Merdivenlerden yukarı çıktı. Buraya birinci kat deniliyordu. Her katta altı veya yedi oda vardı. Birinci kattakiler etrafı toparlamakla meşguldü. İkinci katta büyük bir kargaşa var gibi gözüküyordu.
Olaya dahil olmamak için hızlıca kendi katına çıktı. Kendi katı sakin gözüküyordu. Hepsi odalarına çekilmişti. Bir süre kendi odasını aradı. Sonunda buldu. Yatağına doğru ilerledi. Tam yatağına oturacakken kapı sert bir şekilde açıldı. İki tane iri, çatık kaşlı asker içeri girmişti.
"F takımı; Herneyse, Sadece, Boşluk! Denetim vakti!"

YOU ARE READING
Herneyse, Sadece, Boşluk
Mystery / ThrillerSiz hiç bir boşluğa düştünüz mü? Çıkılması imkansız bir boşluğa. Bu kitapta bir çok genç çıkılması imkansız olan bu boşlukta yaşıyor. Karanlık, korkunç bir teşkilat, zalimce işkencelerle yaşayan bir grup genç... Boş bir amaç için savaşan insanlar...