Heyecanlı adımlar ile Felix'in evine ilerlerken sırıtmadan duramıyordu Changbin. 1 haftadır bu durumdaydı ve 1 hafta daha da böyle olmaya devam edecekti. Felix'le baş başa kalabilmenin verdiği mutluluk bütün bedenini ele geçirmiști.
Chan ve ailesi Chan'ın gideceği üniversite çevresinde ev bulmak için şehir dışındaydı. Aile dostları olarak gördükleri Seo ailesine de Felix'e sahip çıkmak kalıyordu. Sabah kahvaltı yaptıktan sonra direkt Felix'i kontrol edeceğini söyleyip evden çıkıyordu Changbin. Akşama kadar da dönmüyordu. Bütün bir günü Felix'le geçirmek öyle güzeldi ki Chan ve ailesinin ortadan kaybolmasını diledi bir saniye için.
Kapıyı 3 kere tıktıklayıp Felix'in gürültülü adım seslerini dinledi. 32 diș kapıyı açıp boynuna atlayan sevgilisine sarıldı sıkıca. Gülmeye başlarken zar zor içeri geçti.
"Gelmeden önce ne yapıyordun?"
"Kitap okuyordum."
Iki gün önce Changbin'in ona verdiği kitabı gururla kaldırdı havaya. Oldukça kalın bir kitaptı ama neredeyse son sayfadaydı Felix. Gülümseyerek "Beğendin mi?" diye sordu Changbin.
"Çok beğendim! Zaten hep güzel kitaplar öneriyorsun" kapağını çevirip "Bu yazarı çok okuyor musun?" diye sordu "Başka kitaplarını da okumak istiyorum"
"Var. Bendekileri alabilirsin ayrıca, para harcama"
"Teşekkür ederim"
Yatakta yan yana oturup birbirlerine sırıtırken kitabı bırakıp Changbin'in boynuna atladı Felix. Yanağını bütün içtenliği ile öptü "Seni çok seviyorum"
"Birden ne oldu?" kahkaha attı Changbin. Bu hali tuhafına gitse de Felix'e sarılma fırsatını da kaçırmadı, kollarını sardı hemen beline.
"Hiç, içimden geldi"
Başını Changbin'in göğsüne yaslayıp gülümseyerek baktı ona. Dudağına minik bir öpücük bırakan sevgilisine saniyesinde karşılık verdi.
Felix için çok mucizevi bir şeydi. Changbin'le eskiden hiç anlașamamasına karşın bir o kadar da benziyorlardı birbirlerine. Kitap, müzik, film, spor, aklınıza gelebilecek her alanda aynı zevkleri paylaşıyorlardı. Changbin Felix'e çok nazik davranıyor ve sanki huylarını daha önceden öğrenmiş gibi büyük bir titizlikle konuşuyordu Felix'e karşı. Onu neyin mutlu edeceğini biliyordu, hep de mutlu ediyordu. Sabah ilk iş buraya gelmesi ve yalnız kalınca çok korkan Felix için geç saatlere kadar burada kalması da bir artı puandı.
Bütün gece kalmasını istiyordu aslında Felix. Changbin'e sarılarak uyumak, onun kollarında uyanmak ve gözünü açar açmaz ilk onu görmek istiyordu. Kalbi hep bu kadar hızlı çarpsın istiyordu.
Changbin onun saçlarında öpücüklerini gezdirirken gözlerini yummuș anın tadını çıkarıyordu. Sevdiği adamın kollarındaydı, evde onları rahatsız edebilecek kimse yoktu ve Felix, en az kendisininki kadar hızlı atan Changbin'in kalbini dinliyordu.
Bundan daha büyük bir huzur yoktu onun için.
Bir süre birlikte uzandıktan sonra "Yemek yedin mi?" diye sordu Changbin. Herhangi bir konu açmaya çalışıyordu. Felix'le konuşmak istiyordu ama sonsuza kadar bu şekilde kalsalar şikayetçi de olmazdı.
Felix olumsuz anlamda başını sallayınca iç çekti Changbin. Şakayla "Baş belası" dediğinde kahkaha atmıştı Felix.
Bir haftadır her gün ona yemek pişiriyordu Changbin. Her gün Felix'e kahvaltı hazırlıyor ve güzelce yediğinden emin oluyordu. Yemek yaparken onu izleyen Felix aslında bir şeyler kapmıştı ondan ama sesini çıkarmıyordu. Changbin ona yemek yapıyordu sonuçta, bu fırsatı kaçıramazdı.
Şimdi Changbin yine karşısına geçmiş tezgahtakilerle ilgilenirken onu masadan seyrediyordu Felix. Masum hayaller kuruyordu, Changbin ile evli olduğunu ve onu mutfakta böyle yakaladığını hayal etti. Saniyesinde yüzüne yerleșen gülümseme ile yerinden kalktı ve arkasından Changbin'e sarıldı. Yanağını öpüp çenesini omzuna yasladı. Sesini çıkarmak yerine sadece gülmüştü Changbin.
Masa hazır olduğunda Changbin çoktan kahvaltı yaptığı için Felix'i seyretmeye başladı. Az yediğini düşündüğünde zorla ağzına bir şeyler tıkıp Felix'in üstüne bile gitmişti. Aşırı korumacıydı son 2 yıldır.
2 yıldır aklında olan hayali gerçekleştirecekti Felix. Tamamen kendisinin yaptığı bir pasta hazırlayıp baş başa Changbin'in doğum gününü kutlayacaktı. Bugün bu yüzden bu kadar neşeliydi zaten. Changbin'i mutlu etmek istiyordu.
Bütün günü yine birlikte geçirdiler. Tatlı öpücükler ile sevimli diyalogların, bazen ufak atışmaların doldurduğu günleri harika geçerken Felix dün geceden hazırladığı pastayı da pişirmiști.
Elinde pasta ile karanlık odaya girip etrafı aydınlattığında Changbin kahkahayı patlatmıștı. "Tanrım, ciddi misin?"
"Doğum günün kutlu olsun Binnie~"
Sırıtan Felix'in karşısına geçip pastanın altından tutan ellerinin üzerine koydu ellerini "Bunu cidden beklememiștim. Ben bile unutmuştum"
Pastanın üzerindeki sevimli figürlere bakarken sırıtmasına mani olamıyordu "En son ne zaman kutladığımı bile hatırlamıyorum. Bunun için büyümedik mi?" kendi kendine mırıldanınca "Hadi ssne!" dedi Felix "Mumlar sönecek"
Mumları üflemeden dilek tutup odayı tekrar karanlığa boğdu Changbin. Felix pastayı masaya bırakırken kendisi de ışıkları yaktı. Felix'i yakaladığı gibi dudaklarına yapıştı. Uzunca öptü.
"Teşekkür ederim"
Gülerek Changbin'in boynuna sardı kollarını "Daha hediyeni vermemiştim. Neden teşekkür ediyorsun?"
"Sen tanrının bana bir hediyesisin, alabileceğim en güzel hediye yani."
Yanakları kızarırken "Şöyle şeyler söyleme" diye mızmızlandı Felix. Changbin'e son bir sarılıș verip geri çekildi. Birlikte pastayı yemeğe başladılar. Ilk seferi olmasına rağmen oldukça iyiydi Felix, bu konuya yatkın olduğu belliydi.
Saat ilerlerken elini çabuk tutması gerektiğini hatırlattı kendine. Changbin'e hediyesini vermesi gerekiyordu.
Ona kendisini verecekti Felix, bekaretini verecekti.
Çünkü hayatında daha önce hiç kimseye karşı böyle hissetmemiș ve güvenmemiști.
Eğer birisi ile birleşecekse bu kişi sadece Changbin olabilirdi.
Olmuştu da.
__________________
Yüzyıllar sonra merhaba dksmdmax
Ve görüşürüz ❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tempest // ChangLix
FanfictionNe olduğunu mu bilmek istiyorsun? - - - [Angst] Minific Changbin X Felix