53

2K 289 244
                                    

53

Uzun bir süre geçtiğinde, her şey eskisine göre sakin ilerliyordu. Jeongin ve Changbin çoğu zamanlarını hastanede geçirirken, diğerleri evden pek çıkmamaya özen gösteriyorlar, güçlerini birbirlerine yardım ederek geliştiriyorlardı.

Yine bir gün hava kararmak üzereyken, Felix ve Seungmin diğerlerinin yardımıyla yemek yapmışlar, Jeongin ve Changbin'in dönmesini bekliyorlardı.

Sonunda kapı açıldığında sadece Changbin'in gözükmesi ile hepsi Jeongin'i aramıştı.

"Bin-ah, İnnie nerede?"

"Bugün nöbete kalacak o, gece yarısı gelir."

"Biriniz onu almaya gidin, geç dönmesi iyi değil."

Minho, söyleyerek yemekleri tabaklarına doldururken Chan onu alacağını söylemiş, Changbin üzerini değiştirerek geldikten sonra yemeğe başlamışlardı.

Saat geç olmaya başlarken hepsi odalarında uyumuş, Chan ise salonda onun saatini beklemeye devam etmişti.

Ne zaman çıkacağını tam bilemediğinde, onu aradı.

"Efendim hyung?"

"İşin ne zaman bitiyor Jeongin-ah? Seni almaya geleceğim."

"Ben gelirim, sen uyu lütfen."

"Ne zaman çıkacağını söyle."

"Yarım saat kadar sonra muhtemelen. Şimdi kapatmalıyım, hoca çağırıyor."

"Tamam, dikkat et."

Chan telefonu kapatmış, odasına giderek kendi üzerine bir hırka almıştı. Sessizce evden çıkmış, uzun zaman önce aldıkları ama nadiren kullandıkları arabalarını garajdan çıkartıp hastaneye doğru sürmeye başlamıştı.

Arabayı hastanenin otoparkına bıraktıktan sonra kilitleyerek hastaneye girmişti.

Girişte oturarak zamanın geçmesini beklerken gözlerini açık tutmayı deniyordu çünkü hastane fazla sessizdi, bu ortam uykusunu getirmişti. Yine de uyumamış, gözleri koridordayken sonunda ona doğru gelen çocuğu görmüştü.

Jeongin, elindeki küçük çantası ona doğru geldiğinde gülümsemiş, kısa bir sarılma vermişti.

"Çok beklettim mi?"

"Çok değil. Günün nasıl geçti?"

"Her zamanki gibi. Değişik bir şey yok."

"Bekle biraz." Chan, çocuk ona bakarken üzerine giydiği hırkasını çıkartmış, Jeongin'e yaklaşarak omuzlarına bırakmıştı.

"Hava çok soğuk, tişört giymemeliydin." dediğinde, Jeongin sessizce teşekkür etmiş, sonrasında dışarıya çıkmışlardı.

Arabaya doğru gideceklerken, arabanın kapısını açmaya çalışan birini görmesi ile oraya doğru koştular.

"Ne yaptığını sanıyorsun?!" derken, arabayı açmaya çalışan kişi ona doğru dönerek elindeki bıçağı göstermişti.

Chan'ın üzerine yürüyecekken, Jeongin onun önüne geçti.

"Jeong-"

"Hyung, gücümü kullanabilir miyim?"

Jeongin sessizce söylediğinde, Chan bu kararı ona bırakmıştı.

Bıçağı tutan adam onlara doğru gelecekken, Jeongin adamın eline odaklanıp bıçağı düşürmesini sağlarken, adamın arkasından iki kişinin daha gelmesi ile ikisi de birkaç saniyeliğine duraksadı.

"Ben gücümü birden fazla kişide kullanamam."

"Tamam, bana bırak."

Jeongin odağını adamın elinden çekerken, üç kişiye bakmışlardı.

"Buralarda kameralar çok fazla, gücümüzü kullanamayız." Jeongin fısıldadığında, Chan onu bileğinden tutarak yanına çekti.

Adam bıçağı yerden alırken, Chan çocuğun bileğini bırakarak gücünü devreye sokmuş, birkaç saniyeliğine zaman yaratmıştı.

Kameraların tekrar çalışması için sadece bir dakikaları varken ışıkların gitmesi ile sersemleyen üç kişiye ilerleyerek birkaç darbe ile yere yığarken, onları kameraların kör noktası denen yerlere hızlıca taşıyarak bırakmıştı.

Chan geri döndüğünde Jeongin onun gelmesi ile kolları ona sarılırken, Chan korkmamasını söyleyerek onunla arabaya binmişti.

"Elin yaralanmış."

"Önemli bir şey değil, sinek ısırığı gibi geliyor."

"Bekle biraz." Jeongin, minik çantasından çıkarttığı ıslak mendil ile çocuğun elini tutmuştu. Diğer eliyle üzerini temizlemiş, üzerine tilki desenli şirin bantlardan yapıştırmıştı.

"Şimdi oldu! Çok şirin değil mi?"

Jeongin bantı sorduğunda, Chan ona gülmüş, arabayı çalıştırmıştı. Hızlıca eve geldiklerinde, Jeongin çantasını kenara bırakarak direkt olarak mutfağa girmişti.

"Açlıktan ölüyorum.."

Büyük olan çocuk ilerleyerek dolabın üst rafından bir tabak çıkarttı. Akşam yemeğinde yediklerinden Jeongin için ayırmıştı.

"Çocuklar yerken bunu sana ayırmıştık."

"En sevdiğimden! Keşke sıcakken yiyebilseydim.. Çok teşekkürler hyung."

Jeongin tabağı alarak masaya oturduğunda, büyük olan ona meyve suyu doldurarak yanına koymuştu. Yanındaki sandalyeye oturduğunda onun iki yanağını da şişirerek yemesini izlemeye başladı.

Jeongin bunun farkında değilken, Chan onun şirinliğine gülüyordu. Çocuk hızlıca tabağını bitirip meyve suyunu kafasına diktiğinde, ağzını silerek masadan kalktı.

"Hyung, hemen uyuyacak mısın?"

"Neden soruyorsun?"

"Duş almam gerekiyor da, herkes uyuduğu için biraz korkuyorum."

"Seni beklerim, git hızlıca al duşunu."

"Çok seviyorum seni hyung~"

Jeongin hızlıca Chan'ın yanağını öperek gittiğinde, çocuk arkasından şaşkınca bakmıştı. Sonrasında, salonda dizi izleyerek onu beklemeye başladı.

Çocuk içeriye ıslak saçlarını kurutarak girdiğinde yanına oturdu.

"Ne izliyorsun?"

"Öylesine bakayım dedim."

"Artık uyumalıyız, çok geç oldu. İyi geceler."

Jeongin ayağa kalkacakken, Chan'ın adını seslenmesi ile durmuştu.

"Jeongin-ah, bugün beraber uyuyalım mı?"

"Oh.. Olur."

Çocuk saçlarını kuruttuktan sonra Chan'ın odasına gitmiş yatağa girerek ona sarılmıştı. Uzun zamandır beraber yaşadıkları ve birbirlerini tanıdıkları için bunu sorun etmemişlerdi.

bölüm sonu

mirror ✔Where stories live. Discover now