belki de biraz sarhoştum, belki de biraz kendimde değildim::

1.1K 89 49
                                    


Kalabalık ve şehrin ışıklarını dolduran sokaklar, kulaklarımda çınlayan durmaksızın gürültüler, oradan oraya kendini savuran silüetler. Belki de biraz sarhoştum, belki de biraz kendimde değildim lâkin görüşüm net her hâlükârda. Düne kıyas bugün biraz daha parlak gökyüzünün mavisi. Gözlerim yanıyor, buradan çıkmak istiyorum. Belki de hiç gelmemeliydim fakat kendimi de iyi hissetmedim değil. Yanaklarım çoktan kırmızının hafif tonlarını almış olsa gerek yoksa gerçeği bileceğim ki yüzümü gözyaşlarım yakıyor.

Elimde sallanmakta olan içki bardağımı bıraktım önümdeki ufak masaya içimdeki tüm tükenmişliği yansıtacak bir şekilde ses çıkartarak. Hissettim o an, tüm gözlerin bana döndüğünü. Pek de umursamadım açıkçası çünkü bu toplu üzerimde göz gezdirme süresi beş saniyeyi aşmamıştı. Alışılmışın dışında olmadığımdan dolayı herkes işine tekrar döndü. Eğlenme işlerine, eğlence işlerine, belki biraz daha içmeye, sevdiklerine bahane uydurabilmek için. Sahi böyle miydim ya? Gerçekten böyle mi düşünüyordum? Ya da sarhoşluk, içki, tüm bedenimi ve zihnimi ele geçirdiğinden saçmalıyor muydum? Bilmiyordum, bildiğim tek şey varsa o da bundan deli gibi hoşlandığımdı. Sadece keşkesi vardı hissettiklerimin, keşke bu ortamda sarhoş olacak kadar içmeseydim. Tüm gözler tanıdık, tüm dudakların arasında ise alışılmış ismim.

Çok uzun değildi bu süre, çok kısa da değildi. Yaklaşık üç saattir bu alandaydık ve bu saat sayısı benim çoktan daralıp bunalmalarımın tepeme binmesi için yeterli bir saatti. Toplanmıştık, tüm basketbol ve okçuluk takımı olarak toplanmıştık. Okulumuzda bu yıl maçları en çok kazanan takımlar olduğumuzdan dolayı iki takımın koçları bizi akşam yemeğine çıkartmış, sonrasında ise içmeye götürmüştü. Şikayetçi değildim ve hâlimden memnuniyetsizlik etmiyordum lâkin başım artık felaket derecede ağrısına ulaşmıştı. Yarın uyandığımda yapacağımız dersler, yorucu egzersizler bu sarhoş hâlimde aklımın bir köşesine geliyorken kendimi odama kilitleyip uzun saatler boyunca uyuma isteğimi artırıyordu. Bazen spor okuluna gitmemin hata olduğunu düşünsem de, ben buydum. Ya da, gerçekten ben bu muydum? Böyle mutlu muydum?

"Doyoung, dağılıyoruz." kimin olduğunu tam olarak çıkaramadığım ses kulağıma dolarken kafamı yasladığım masadan kaldırdım ve kendimi toparlamaya çalışırken etrafımda göz gezdirdim. Hadi ama! Bugünün bu kadar erken bitmemesi gerekiyordu, daha kafamı tam olarak dağıtamamıştım ki ben. Tabii, kafa dağıtmaktan kastım önümü göremeyecek kadar sarhoş olmamdı sanırım. Emin değildim, tam kestiremiyordum. Yarım saat önce net olan görüşümde biraz bozukluklar olmuş, etrafa gözlerimi kısarak bakmama sebebiyet olmuştu. İki öte sandalyemde beşinci rüyalarını görüyormuşçasına kafa kafaya koyup sızan iki arkadaşım yuta ve Taeyong görüş alanımdaydılar. Dağılmış perçemlerim iyice gözüme girmeye başlayınca elimle saçlarımı karıştırıp geriye attım ve arkamı dönüp bana seslenen koçuma baktım. "Dağılıyoruz." demişti, fakat içeride iki takımın koçları ve üç beş kişi kalmıştı. Masanın üzerindeki telefonumun kilit açma tuşuna bastığımda saatin çoktan gece yarısını fazlasıyla geçtiğini gördüğümde artık kalkıp yurda gitmem gerektiğini anlamıştım.

"Jaehyun, siz Doyoung ile birlikte yurda gidiyorsunuz. Ona da, kendine de göz kulak ol, yarın ikinizi de sağlam görmek istiyorum." Gözlerim zaten etrafı görmek için yeterince kısık iken daha olabilecekmiş gibi biraz daha kısmış ve koçun beni kime teslim ettiğini anlamaya çalışmıştım. Jung Jaehyun. Basketbol takımının kaptanı, tüm okulun başarılarını ve çoğunlukla yakışıklılığını konuşmaya bayıldığı Jung Jaehyun. Yavaş çalışmaya devam eden beynim sonunda bakış açımı koçtan, Jaehyun'a çevirmeyi akıl edebilmişti. Oturduğum sandalyemden kalkmadan önce bir iki saniye gözlerimi üzerinde gezdirdim. Pek içmişe benzemiyordu, en azından benim yanaklarım gibi yüzünün belli bölgelerinde kızarıklık olmayışından veyahût dik duruşunun hiç bozulmayışından sarhoş olmadığı anlaşılıyordu. Bugün birlikte geldiği takım arkadaşları Yukhei ve Mark ise ortalıklarda gözükmüyordu. Kalktıktan sonra iki arkadaşıma baktım. Karşı takımın koçları yuta ve Taeyong'u uyandırmaya çalışırken bu iki ağır vakayı kimin yurda bırakacağı gibi düşüncelere girmiş, birkaç yöntem geliştirmiş, koça dönüp sormaya yönelecek iken yanıma çoktan ulaşıp sandalyemde asılı olan siyah şişme montumu ve masamda duran telefonumu eline alan Jaehyun ile göz göze geldim. "gidelim."

güneş teninde parlıyor || jaedoWhere stories live. Discover now