9. BÖLÜM

226 32 28
                                    

Bir mesai daha sonunda bitmişti.

Çabucak üstümü değiştirip çalıştığım pansiyondan çıktım. Temiz hava ciğerlerime dolarken hızla eve doğru yürümeye başladım. Çok yorgun hissediyordum. Bugün sadece gündüz mesaisine kalmıştım. Ne kadar fazladan paraya muhtaç olsak bile gecenin körüne kadar çalışacak gücüm yoktu.

Dün Engin'le çok olaylı bir gün geçirmiştim. Düne dair detaylar bütün gün aklımdan çıkmamıştı. Birkaç tane önemli konu başlığı vardı tabii.

Öncelikle Engin'in artık daha samimi bir yaklaşımı vardı. Önceden kavga etmeden bir dakika yan yana duramazdık ama şimdi en azından birkaç normal sohbet edebiliyorduk. Dün birlikte sahile, evine ve mekanına gitmiştik. Güzel gelişme diye düşündüm. Sanırım onu halı sahaya davet etmem meyvelerini veriyordu.

Sonra şu avukatla konuştukları mevzu vardı. Detaylara hakim olmadığım için hâlâ kafamı kurcalayan çokça soruya sebep oluyordu. Engin'in ailesi vergi mi kaçırıyordu? Avukat neden nakit para getirmişti? Engin bu işin neresindeydi ve ne yapacaktı? Her bir soru daha da gerilmeme sebep oluyordu.

Bir de barda olanlar vardı tabii. Engin'in zil zurna sarhoş olması, sokakta öperken gördüğüm çocukla orada bir daha karşılaşmam, çocuğun asla Engin'i siklememesi, sonra Engin'in kendi üzerine kusması, onu eve götürmem, temizlemem ve uyuyana kadar beklemem.

Ayrıca bir de Engin'in sarhoşken beni öpmeye çalışması da vardı.

Viski kokan dudaklarını çelimsizce benimkilere bastırışını hâlâ hatırlıyordum. Alkol kokusunun genzimi yakışını ve onu panikle itişimi. Her bir detayı çok net hatırlıyordum. Büyük ihtimalle sarhoş kafayla beni birkaç dakika önce yanımızdan ayrılan diğer çocuk sanmıştı. Sonuçta onları daha önce de öpüşürken görmüştüm. Ya da belki de sadece canı istemişti. Önüne gelen ilk kişiyi öpecekti ve o an orada ben vardım.

Öpüşmek benim için çok da üzerinde durulacak bir konu değildi. Güzeldi, yani üzerinde durmak gerekirse. Engin güzeldi.

Bu olayın daha fazla düşünmeye değer olmadığına karar verip boş verdim.

Hızla eve doğru yürürken telefonum çaldı. Arayan Oğuz'du.

"Alo, buyur kankaların gülü?"

"Serkan? N'aber abicim? Nerelerdesin ya?"

"İşten şimdi çıktım. Eve gidiyorum."

"İyi iyi gel. Biz de seni bekliyoruz."

"Hayırdır lan? Bir şey mi oldu?" Endişeyle sorarken olduğum yerde durdum.

"Eh birazcık. Yani bi misafirimiz olabilir." dedi Oğuz çabucak.

Aklıma gelen isim canımı sıkmıştı.

"Engin mi?"

Oğuz tereddütle cevap verdi. "Ee evet?"

"Neden diye soracağım ama bir anlamı olmayacak. Neyse kapat geliyorum." Sıkıntıyla oflayıp telefonu cebime tıktım.

Dün bütün gün Engin dozumu doldurmuştum. Engin'siz bir gün iyi olabilirdi.

Yaklaşık 10 dakika sonra eve vardığımda kapıyı Oğuz açtı. "Vay vay yürüyen karizma gelmiş. Hoş geldin!" diye neşeyle bağırdı.

"Senin evin yok mu oğlum? Niye buradasın?" diye huysuzca söylendim. Engin mevzusu büyük ihtimalle Oğuz'un başının altından çıkmıştı.

Oğuz "Aa ayıp ediyorsun." diyip üzülmüş gibi yaparken evin içine doğru adımladım. Diğerlerinin sesini duyup arka bahçeye doğru yöneldim. Bizimkiler verandada oturmuş sohbet ediyordu. Çocuklar da sıcak ikindi güneşinin altında bahçede oynuyorlardı.

Robin Hood'u YakalamakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin