GİRİŞ

530 48 75
                                    

8 Mart 2021

18 için.


M E N F E R

İyilik, çöldeki bir kuyunun yağmurlarla dolup taşması kadar mucizevi bir zorluk taşırken kötülüğün kalbe düşmesi için şeytana bahşedilen tek bir an yeterdi.

Göz açıp kapayıncaya kadar başka bir insana dönüşebilirsin, oysaki geride bıraktığın insana geri dönüş nerden bakarsan bak imkânsızdır. Bu; acının en büyük kalleşliği, zamanın ise en büyük armağanıydı. Acı değiştirirdi ama zaman, geride bıraktığın kişiyi unutturmak için hâli hazırda bekliyordu.

Ama bu sefer değil.

İçimde acı yoktu; içimde, içimi kuyu gibi kazan bir nefret vardı. Öyle ki bu kuyuyu zaman bile dolduramayacaktı çünkü yemin ederdim, bu dünyada nefretimden daha büyük hiçbir şey yoktu.

O nefretin aynası gözlerim, elime dört tur doladığım gümüş rengi zincir kolyedeydi. Kirpiklerimi kırpmadan soğuğu derime yapışan o kolyeye bakıyordum ve geçen her saniye nefretim, bir kürek toprak daha atıyordu içimdeki kuyudan. Daha ne kadar derine inebilir, daha ne kadar nefretle dolabilirim bilmiyordum ama kalp atışlarımda bile ateşli bir öfke yanıyordu. Eğer tam şu an hissedebilseydim, korktuğumu söylerdim. Ağzıma kadar dolduğum bu his, bütün zamanı şeytana bahşetmem için elinden geleni yapıyordu.

Sonunda gözlerimi kapayıp açtım ama öyle hissetmiyordum ki başka hiçbir şeyi, ne yanımdan telaşla gelip geçen insanları duyuyordum ne de havanın ne denlice soğuk ya da sıcak olduğunun farkındaydım. Hastane kapısına uzak banklardan birine oturmuş, öylece gecenin içinde bekliyordum. Düşünmek istiyordum ama parmaklarımı saran bu zincirden kolye, sanki boğazıma dolanmıştı. Aldığım her nefes canımdan bir parça daha koparıyordu. Her an canım yanarken değil düşünmek, zihnimi diri tutmak bile çok zordu.

Birden şeytanın bakışlarını üstümde hissettim. Şeytan orada, uzakta bir arabanın içindeydi ve iki kişiydi. Elimdeki kolye o an sanki zinciri cehennemde dövülmüş gibi yanmaya başladı, parmaklarımı avcumun içine doğru kıvırdığımda zincir derimi kıstırdı ve damarlarımın içinden akan kan bile hisseti her şeyi.

Kötülüğün kalp atışları yakınlardaydı. Duyuyordum. Elimi uzatıp dokunmam an meselesiydi. Sonra kuruyacaktı bütün iyilik kuyuları.

İki çift bakışın ağırlığını üzerimde hissettiğim saniyeler çoğaldı ve dakikaları kolundan çekiştirmeye başladığında hâlâ oturduğum yerde, dışardan bakıldığında korkutucu bir sakinliğim içindeydim. Verdiğim tek tepki parmaklarımı daha çok sıkmak ve zincirin tenimi kesmesini sağlamaktı ama bunu, onların fark etmediğini biliyordum. Biri, dakikaların üst üste binmesine izin vermedi ve arabanın kapısını açarak ayağını yere bastığında dudaklarımdan sızan nefes bile nefret kokuyordu.

Adımlar yolun karşısından bana doğru yaklaşmaya başladı. Yavaşça başımı kaldırdım ve dizlerime yasladığım kollarımı aşağı indirirken elimdeki kolyeyi yanıma alarak sakladım. Sakince ayağa kalktığımda adımların sahibi üç adım ötemde durmuş ve cayır cayır yanan o nefrete bakmıştı.

Keşke, dedim içimden. Tüm zamanı şeytana bahşedebilsem ve o da karşılığında bütün kötülüğü bana satsa. İşte o zaman sizi tam da hak ettiğiniz üzere o kötülüğe sarar, nefretimle ateşe verirdim.

MENFERWhere stories live. Discover now