benden kaçma, uğraştırma

444 43 233
                                    

zamanında 'çiftçi ol,' derdi jackson' ın annesi. 'üstünde sürekli bir elektrik var toprakla bütünleş, sakinleş evladım' derdi. 'götün bir durulmuyor' da derdi de jackson bu detayı tamamen atlamayı tercih ediyordu.

sonuç olarak batırmış mıydı, evet.

kaçıyor muydu, elbette.

jaebum' u tüm hesaplarından engellemiş miydi, tabiki de.

peki şimdi ne yapacaktı? haftanın başından beri ondan köşe bucak kaçıyordu. işin aslına bakılırsa kedi gözlü oğlanın kendisiyle dalga geçildiğini düşünmesi kaçınılmaz olandı. ve bu durum jackson' ın işine mi geliyordu yoksa daha da mı kötü etkiliyordu karar veremedi.

dört gündür süren saklambaç oyunu, seokjin' in cuma günü yapılacak olan liseler arasındaki basketbol maçına jackson' ı da sürükleyene kadar devam etmişti. seokjin her şeyin farkında olmakla birlikte iki yüzlü gibi davranan küçük korkak arkadaşına artık bir el atması gerektiğini düşünerek onu radarına almıştı. ve bilmeliydiniz ki, kim seokjin' in radarına giren göbeğini çatlatsa dahi kurtulamazdı.

sonuç olarak okullarının basket takımı üç alt sokaktaki bir başka liseyle karşılaşma yapacaktı ve yer olarakta sahalarının daha büyük olmasının artısıyla kendi salonları seçilmişti. bu yüzden cuma günü koridorlar fıkır fıkır öğrencilerle kaynıyor, basket takımına dahil olan her kimi görürlerse arkalarından tezahürat etmeye başlıyorlardı. bir grup hazırladıkları karton pankartları çoğaltmak adına yeni birilerini ararken diğer bir grup ise aralarında kimin kazanacağına dair iddiaya giriyordu.

ve jackson tüm bunlardan rahatsız bir şekilde tüm gün arka sıranın köşesinde oturarak onları izlemişti.

korkunçtu!

kızların ortaya attığı iddialar içine endişe tohumları serpmişti çünkü bahsettiklerine göre rakip lisenin yeni takım kaptanı daha önceden jaebum ve taehyung' la pek hoş şeyler yaşamayan biriydi. hatta kızlardan biri o kadar abartmıştı ki koç daniel' ın kimle maç yapacaklarını son güne kadar jaebum' a söylenmemesini istemiş olduğunu laf arasında dillendirmişti.

artık jackson iki kat daha fazla o maçı izlemeye gitmek istemiyordu.

gelin görün ki seokjin'in de dahil olduğu bir arkadaş grubuna sahip olmak onun belki de şu anda en büyük şanssızlığıydı. çünkü son dersin bitimiyle beraber çantasını ve ceketini çabucak kucağına fırlatan kim seokjin hemen ardından mark ve jinyoung' la birlikte jackson'ın ufacık bedenini aralarına sıkıştırmış ve koridordaki kalabalığın arasına katmıştı.

esmer oğlan o sırada yürümüyor resmen sürükleniyordu.

bahçeye kadar taşan bağırışlar tüm okulu inletirken kalabalığın arasında ve bileğine sarılı iki elle sahaya kadar sürüklenmişti. seokjin, taehyung' u onlar için ayırttığı ön sıradaki koltuklarda bulana kadar etrafını zar zor görüyordu. fakat işte oradaydı, esmer tenli sevgilisi kendisini fark ettirmek adına koltuğun üstüne çıkmış ve içeri giren öğrenci kalabalığına bakınıyordu. seokjin arkadaşlarını kaybetmeden güçlükle de olsa yanına ulaşabilmişti. jinyoung ve mark çoktan boş olan iki koltuğa çökerken jackson neden en önde oturmak zorunda olduklarını sorgulamakla meşguldü. eh, bu sorgulaması pek uzun sürmeden jinyoung tarafından çekiştirilmişti.

"otur artık gerzek!" dedi öfkeyle park jinyoung. gözleri sahanın sol ucunda kalan soyunma odasının kapısını gözetliyordu. "sırığım her an çıkıp bana öpücük atabilir ve sen manzaramı kapatıyorsun."

jackson homurdanarak çantasını çıkartıp ayak ucuna bıraktı. ortam rahatsız ediciydi, baş ucunda dikilen taehyung ve seokjin'in öpücük sesleri sinir bozucuydu ve sahanın ışıklandırmaları da gözlerinin ırzına geçiyordu. kendi dışında herkes halinden memnun ve gayet eğleniyorken o sıkıntıdan-veya hatırlamak istemediği bazı şeyler yüzünden- patlayacak gibiydi. iki dakika sonrasını düşünmek dahi istemiyor ve karşı tribünü dolduran rakip lisenin öğrencilerini dik dik izliyordu. mark onun omzunu çimdikleyene kadar da bunu yapmaya devam etmişti.

crush&burn. jackbum✔Where stories live. Discover now