1. BÖLÜM: ÖZGÜR KAHRAMAN...

327 47 45
                                    


Saat: 18.42

Ofisten çıkmamız ve yemek yiyeceğimiz restorana ulaşmamız bize bir buçuk saate mal oldu. Lanet olası İstanbul trafiği ve gerilen sinirlerim geceye erken başlamak için büyük bir etkendi doğrusu.

Rezervasyonumuz olmadığı halde iki kişilik bir masa bulabildik. Restoranın hınca hınç dolu haline bakılırsa bu büyük bir başarıydı. Arka masalardan birinde, diğer müşterilerden kısmen izole olmuş masamıza oturduğumuzda ilk işim bizim oturmamızı bekleyen garsona dönüp, şarap siparişi vermek oldu. Daha menülerimizi bile önümüze koymamış olan garson şaşırsa da böyle durumlara alışık olacak ki, gerisin geri yürüyerek yanımızdan uzaklaştı.

"Kızım az daha sabredemedin mi?"

Ayça'nın beni kınar gibi söylediklerine güldüm.

"Seni yolmak için mi? Kesinlikle hayır!"

Ayça başını iki yana salladı ama bıyık altından o da gülüyordu. Siparişini verdiğim şarapla birlikte menüler de geldi. Bir yandan kadehimden kocaman kocaman yudumlar alırken, diğer yandan menüyü inceledim. Etle pek aram yoktu. Ancak deniz mahsullerine bayılırdım. Gözüme çarpan deniz mahsullü salatayı sipariş etmeye karar vererek menümü kapatıp kenara koydum.

Bir yere girdiğimde seçim yapmam her zaman kolay olurdu. Ancak bana kıyasla Ayça çok kararsız bir kadındı. Onun menüyü incelemesini sabırla beklerken kadehimin dibini buldum. Garson başımızda sabırla bekliyordu. Kim bilir kaç saattir ayaktaydı. Yorgun bedenini bir de biz yoruyorduk.

Peki, tamam.

Bu da onun işiydi ama nazik bir müşteri olmanın hiçbir zararı da yoktu, değil mi? Garsona kibarca gülümseyerek burnumu kırıştırdım.

"Arkadaşımın bu kararsız hali adına sizden özür dilerim," diye fısıldadım. Garson alışılmadık bu davranışıma karşın afallasa da "Ne demek efendim," diyerek profesyonelliğini konuşturdu. Tam da bu sırada menüsünden kafasını kaldıran Ayça kaşlarını çatıp "Seni duydum!" diye tısladı.

O da menüsünü kapatıp, kenara koyarken "Ben bir Fettucini Alfredo alacağım," dedi.

Evire çevire incelediği menüden sonunda ala ala bir makarna menüsü alması karşısında hayal kırıklığına uğrasam da ben de isteğimi garsona ilettim. Ardından biten şarabımı tazelemesini rica ederek adama gülümsedim.

"Para senden çıkmayınca içmesi kolay tabi," diye söylenen Ayça'ya gözlerimi kısıp dil çıkardım. Karşılığında ondan da bir dil çıkarması aldığımda ikimiz de kahkahalarımıza engel olamadık.

Hayat garipti. Birkaç saat önce, işten tazminatsız çıkarılma ihtimalimin yüksek olduğu bir göreve getirilmiştim. Üzüntümden dağlar taşlar solmuştu. Şimdi ise burada oturmuş kahkahalarla gülüyordum. Ya erkenden sarhoş olmuştum ya da umursamazlık seviyem spor arabaların hızıyla yarışır cinstendi.

İkincisi olduğuna bahse girerim.

Ayça ile oradan buradan sohbetimize devam ederken sipariş ettiğimiz yemekler getirildi. Önüme bırakılan deniz mahsullü salatam ağzımın suyunu akıtırken peçetemi açıp, kucağıma serdim. Ayça'nın tabağı daha önüne konulmadan kendi yemeğime yumulmuştum bile.

"Yavaş ye kızım! Boğulacaksın," diyen arkadaşımı umursamıyordum. Damağımda patlayan her bir lezzeti özümsüyor, bunu yaparken zevkten garip sesler çıkarıyordum. Ben yemeğime öyle bir dalmıştım ki Ayça'nın yüzüme öksürdüğü makarna parçalarıyla neye uğradığımı şaşırdım.

Ne oluyordu yahu?

"Ayça ağzını kapatıp öksüremiyor musun? Ne hale getirdin suratımı yaaa..." diye söylenirken Ayça'nın kocaman olmuş gözleriyle karşılaştım.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Sep 27, 2020 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Dokun BanaWhere stories live. Discover now