-4-

5.6K 242 41
                                    

"Ay çıldıracağım, çıldıracağım." diye bukleli kısa saçlarını çeken Sibel hanım, bir yandan da oradan oraya yürüyor, zaten gergin olan ortamı iyice gerip bir nebzelik iyimserliği çıkmaza sokuyordu.

"Ara, bir daha ara." diye oğluna işaret ederken elindeki telefonla atıldı Rümeysa.

"Bir de ben arayayım."

"Ara. Ara, başına bir şey mi geldi, kendine bir şey mi yaptı? Deli olacağım ara." diye elini alnına götürerek olduğu yere çökerken, müstakbel gelini Figen kolonyayla yanlarına gelmiş, anneciğinin bileklerini ovmaya başlamıştı.

"Sakin olun." diye salondakilere bakıp:

"Belki biraz uzaklaşmak istemiştir." diye söylenirken nişanlısı Miraç dışında iki kadın kendisini duymuyor gibiydi.
Miraç'ın yanında oturmuş kulağına dayadığı telefonla Sima'ya ulaşmaya çalışan Rümeysa'ya göz devirerek, kayınvalidesi Sibel hanıma dönüp tebessüm etti. Böyle inat bir kızı varken, bu kadın daha çok ayılıp bayılırdı.

"Anne Figen haklı, biraz pozitif düşünür müsün?" diye konuştu Miraç. O da en az annesi kadar, ablasının böyle habersiz bırakmayacağını bilirdi ama ortalığı velveleye vermenin de bir yararı yoktu.

"Pozitifmiş." diye güya bayılmalar yaşadığı koltukta dikleşerek Rümeysa'yı işaret edip konuştu Sibel hanım.

"Bak işte, yine açmıyor. Sen ise gelmiş pozitif düşün bilmem ne. Ama size söylüyorum." derken işaret parmağını orta yere sallaya sallaya sinirle devam etti.

"Eğer ki kızım o sümsük, işe yaramaz herifin üzüntüsüyle kendine bir şey yapsın, o Metin'i mezarından çıkarıp liğme liğme ederim."

Sözlerinin her bir kelimesinde volmünü biraz daha yükseltirken çalan kapıyla herkes gibi sessizliğe gömüldü.
Miraç hızlıca kapıya koştururken ardında kalan üç kadın da ayaklanmış, gelen kişinin Sima olma ümidiyle yürekleri ağızlarında bekliyorlardı.
Saniyeler içerisinde kapı açılırken, beklenen kişi yorgun gözlerinden akmış makyajıyla kapı pervazından zar zor tutunur hâlde her birine bir bakış atıp, adının yankı bulmasıyla olduğu yere yığıldı.
Başına üşüşen çekirdek ailesi ayaklar altındaki bedeni kaldırmaya çabalarken, acılarının kaynağı olan adam, elindeki fotoğrafı masaya fırlattı. Sağ kolu Erdi fotoğrafı almış, uzun uzun bakıp söylenmişti.

"Adı da kendi gibi güzel ha? Sima!"

"Sima." diye dudaklarının arasından sessizce mırıldandı Ejder. Eli farkında olmadan yarasına giderken, görülmeye değer simasını düşünüp başını geriye yasladı.

Deli cesareti dedikleri şeyi, bir kadında, ilk kez görüyordu.

...

Günlerdir adam akıllı bir şey yemiyor, yaşama belirtisi göstermiyordu. Olanlar ise aklından silinecek gibi değildi. Yaptığının bedeli sol göğsünün üzerinde sancırken, yattığı yerden boş bakışlar atıp sorulara cevap vermiyor, yanından ayrılmayan annesi dolan gözleri ve artık kalmayan sabrıyla söylenmeye başlıyordu.

"Ne olduğunu söyle bari? Biri bir şey mi yaptı diye düşünmekten aklımı kaçıracağım."

Sibel hanımın omzuna dokunarak tebessüm etti Rümeysa. Üzgün annenin telaşını anlayabiliyordu ama böyle yaparak bir cevap alamazdı. Kaldı ki boş bakışlar atmaktan öteye gitmeyen Sima da cevap verecek gibi değildi.

"Sen istersen biraz hava al, ben yanındayım, merak etme." diyerek kızına gider ayak endişeli bakışlar atan Sibel hanımı gönderip kapıyı kapattıktan sonra, yatağının köşesine oturdu.
Arkadaşının saçlarını okşarken göğsündeki yarayı kapatan beze bakıp çekingen bir edayla konuştu.

SAPLANTI - 1Where stories live. Discover now