chapter two.

348 36 7
                                    

İkinci karşılaşmaları ortak tanıdıklarının düzenlediği bir hayır sergisinde olmuştu. Normalde bu tür hayır işleriyle ilgilenmeyen Jaehyun, Taeyong'un da geleceğini duyduğu anda smokinini hazırlamaya başlamıştı. içinde farklı bir heyecan vardı, hayatında hiç böyle hissettiğini hatırlamıyordu. Kendini avlanmaya giden yabani bir hayvan gibi hissediyordu.

Hayır sergisi ev sahibinin çizdiği resimleri yorumlayan bir grup ezik tasarımcıdan oluşuyordu aslında. Odadaki herkes birbirine kıskanç bakışlar atıyor fakat yüz yüze kaldıklarında kibar gülümsemelerle yılın renginden ya da kumaşından bahsediyorlardı.

Jaehyun gergin bir şekilde, yanında oturan Winwin'e döndü ve bardağında kalan şampanyayı kafasına dikti. Bu kadar sıkıcı bir etkinlikte alkolün de sıkıcı olması kaçınılmazdı. Ona daha güçlü bir şeyler gerekliydi.

"Sence Taeyong nerede kaldı? Eğer birkaç tabloya daha bakarsam midemdeki bütün şampanyayı ev sahibinin üstüne kusacağım."

Winwin iğrenerek arkadaşına baktı ama yine de onu yanıtladı, sonuçta Jaehyun aptal da olsa onun patronuydu.

"Yuta'dan şirkette acil bir durum haberi çıktığı haberini aldım ama sorunu çözmeyi başardıklarından yakında geleceklermiş. Keşke gelmeseler ve sen de ev sahibinin üstüne kusarak partiden atılsan."

Yuta'nın ismi geçtiği anda kızarmıştı ve Jaehyun'un fark etmemesi için de aşağılama yöntemini seçmişti. Fakat rakip şirket ve Taeyong'la ilgili her konuya takıntılı olan Jaehyun, Yuta'nın ismini ve Winwin'in yanaklarındaki kızarıklığı fark etmişti bile.

"Vay be Winwin, sen de az değilmişsin. Artık ben Taeyong'u yatağıma alırken sen de Yuta'yı ayartırsın. Gerçi numaralarınızı birbirinize verdiğinize ve konuşmayı da ilerlettiğinize göre benden ileridesin demektir. Seninle gurur duyuyorum dostum."

Winwin kaşlarını çatarak sırtını okşayarak eli ittirdi, Jaehyun'un Taeyong ve Yuta hakkında böyle konuşması hoşuna gitmiyordu. Onlardan sürekli yatakta kullanılacak objelermişçesine bahsediyordu. Oysaki Yuta Winwin'in tanıdığı en mükemmel insanlardan biriydi. Biraz patavatsız olsa da o iyileştirici gülümsemesiyle kötü giden günü bile güzelleştirebiliyordu.

"Kes sesini de girişe bak. Hedefin salona giriş yaptı. Ve eğer Yuta'ya bu planından mahvedersen seni Taeyong'dan önce ben mahvederim. Ondan gerçekten hoşlanıyorum ve kesinlikle aptal hırsların yüzünden onu kaybetmeyeceğim."

Jaehyun gözlerini devirdi ve papyonunu düzeltip o muhteşem gülümsemesini yüzüne yerleştirdi. Bu gülümsemeyi tanıdığı kimsenin reddedemeyeceğini biliyordu ve Taeyong da bu kitleye dahil olacaktı. Kalabalığın içinde parlayan çocuğa yaklaşmadan önce hedefini süzme ihtiyacı duymuştu.

Törende saçları kızıl olan çocuk bu sefer gümüş rengine boyatmıştı ve giydiği beyaz smokinle ortamı aydınlatıyor gibiydi. İçeri girdiğinde bütün gözler ona dönmüştü ve bu durumdan rahatsız olmuşa benziyordu. Yine de Jaehyun misafirleri anlayabiliyordu. Ölümlü gözleri salona düşen bir melek görmüştü ve Jaehyun baş şeytan olarak bu meleği kirletmek üzereydi.

Eline garsonun taşıdığı tepsiden iki kadeh aldı ve hızlı ama kendine güvenen adımlarla Taeyong'a yaklaştı. Kendisine yaklaşan genç adamı gören Taeyong yüzündeki soğuk ifadeyi silmiş ve yerine kibar bir gülümseme yerleştirmişti. İşte şimdi gerçek bir meleğe benziyordu. Jaehyun adımlarını yavaşlatıp derin bir nefes almak zorunda kalmıştı. O gülümseme ciğerlerindeki tüm havayı çekip almış ve dizlerinin bağının çözülmesine sebep olmuştu.

"Jaehyun-shi, burada olacağınızı düşünmemiştim. Daha önce sizi hiçbir hayır etkinliğinde gördüğümü hatırlamıyorum."

Taeyong Jaehyun'un elindeki bardaklardan birini almış ve minik bir yudumdan konuşmayı başlatmıştı ve ilk sözüyle Jaehyun'un bütün planını yerle bir etmişti.

"Şey... ben... genellikle böyle etkinliklere gelmek yerine doğrudan bağış yapmayı tercih ediyorum. Neler yaptığımızı herkes duymak zorunda değil, değil mi?"

"Katılıyorum, bu etkinlikleri her zaman boş ve israf olarak görmüşümdür ama katılanların çoğu tanıdık olduğundan ve hakkımda çıkardıkları yeni dedikoduları kaçırmak istemediğimden katılıyorum. geçen sefer aslında Doyoung'un kardeşim değil sevgilim olduğunu iddia etmişlerdi, açtığım davadan o kadar çok para kazandım ki şirkete bir atölye daha açtık."

Jaehyun hafifçe güldü. Doyoung'un kim olduğunu biliyordu, araştırmasını yapmıştı.

"Belki ben de bu etkinliklere katılmaya başlamalıyım. Eminim benim hakkımda da birkaç dedikodu çıkarabiliriz. Hatta yeterince riski göze alırsak..."

Hafifçe eğilip Taeyong'un kahkülünü düzeltmişti.

"İkimiz hakkında da bir dedikodu çıkarabiliriz."

Ardından Taeyong'un kızarmaya başlayan yanaklarını fark etmiş ve geriye çekilmişti, büyüleyici gülümsemesini hala kaybetmemişti. Bu iş onun için giderek daha eğlenceli oluyordu.

Taeyong boğazını temizledi ve içkisinin geri kalanını da kafasına dikti. Daha yeni tanıştığı ve sözde rakibi olan bu adamdan nasıl bu kadar etkilendiğini bir türlü anlayamıyordu. Tabii ki Jaehyun yakışıklıydı ama kendisini bu adama çeken şeyin bu olduğunu sanmıyordu. Jaehyun onu bir şekilde... büyülüyor gibiydi ve hayatında hiç aşık olmamış Taeyong için bu hem bilinmedik hem de korkunç bir durumdu.

Jaehyun genç adamın üzerindeki etkisini görmekten hoşlanıyordu. Taeyong'un yanaklarındaki en ufak kızarıklık, hareketlerine yansıyan panik bile egosunu okşuyordu. Eh, gördüğü en güzel yüzlerden birinin düşmanı bile olsa kendisinden hoşlanıyor olabilme ihtimali hoştu. Kendi yazdığı planının sonunda sadece Taeyong'un şirketini değil aynı zamanda kalbini de elde edeceğinin tamamen farkındaydı.

"İzin verirsen Yuta'yı bulmam gerekli. Sen bana şampanya ikram ettiğine göre artık arabayı onun sürmesi gerekiyor. Kendinden utanmalısın, yeni sevgilisiyle olan randevusunu mahvediyor olabiliriz."

Jaehyun hafifçe güldü ve fırsatı değerlendirerek elini Taeyong'un beline yerleştirdi, dokunuşu sebebiyle Taeyong donakalmıştı.

"Sekreterlerimizin çıkıyor olması inanılmaz, sanırım kendilerince Romeo ve Juliet'in modern zaman versiyonunu yaşıyorlar. Jung Corp.'ta sekreter olarak çalışan genç Winwin bir partide Kore'nin en güzel ikinci erkeğiyle karşılaşır. Birincisi ise Tanıştığı kişinin patronudur."

Taeyong her ne kadar espri de olsa utanmadan edememişti ama Jaehyun'a belli etmemeye çalışarak güldü. Ardından şakayı devam ettirmişti.

"Jung Jaehyun, nedense bana kur yaptığını düşünmeye başlıyorum. Haksız mıyım?"

Tembel adımlarla yürümeye başladılar, Jaehyun'un eli hala Taeyong'un belindeydi hatta artık daha da sıkı bir şekilde tutuyordu.

"Belki de yapıyorumdur. Ama öncelikle şunu sormalıyım, sana kur yapıyor olsam bu konuda ne düşünürdün?"

Taeyong zarif bir şekilde Jaehyun'un elinden kurtuldu ve onunla yüz yüze geldi, aralarında bir adımdan fazla mesafe yoktu ve birbirlerinin nefeslerini hafifçe de olsa hissedebiliyorlardı. Jaehyun Taeyong'dan gelen hafif yasemin kokusunu alabiliyordu.

Genç tasarımcı biraz daha yaklaşarak Jaehyun'un hafifçe yamulmuş olan kravatını düzeltti ve kulağına ulaşabilmek için parmak ucuna çıktı.

"Önce korkaklığı bırakıp gerçekten kur yaptığını kabul etmeni isterim. Ben hayatımı belkilerle yaşamam Jaehyun, bir karar aldıysam onu sonuna kadar uygularım ve sonuçları kötü de olsa yolumdan dönmem. Sana da aynısını tavsiye ederim."

Sonra hiçbir şey olmamış gibi geri çekilmiş ve melek gülümsemesini yüzüne geri takınarak kendisini fark eden Yuta'ya el sallamıştı.

"Hadi gidelim, Romeo ve Juliet bizi bekliyor."

BOSS | jaeyong.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin