"O gidiyor ve hiçbir şey yapamıyorum. Aşk gidiyor, bense bir aptal gibi boş boş oturuyorum."Jungkook elindeki kağıdı sıkıca tutmuş, yazdığımız cümleleri içten bir şekilde mırıldanırken, nefesimi tutmuştum.
"Daha da uzaklaşırken ona bakıyorum. Küçük bir nokta haline gelip, kayboluyor."
Sesi çok güzeldi. Beni rahatlatıyor ama aynı zamanda da heyecanlandırıyordu. Kalbim hızla atıyorken aynı anda çok da sakindim. Beni sersemletiyordu. Onu her dinlediğimde böyle hissediyordum. Üzerimde böyle bir etkisi vardı ve bu biraz da korkutucuydu.
"Zaman geçtiğinde bu da geçecek mi? Geçmişi hatırlıyorum, seni hatırlıyorum."
Kendi partını bitirdiğinde kağıdı indirip, gözlerini yavaşça bana çevirdiğinde, kucağımdaki deftere çevirdim bakışlarımı. Derin bir nefes aldım ve mavi kalemle yazdığım şarkı sözlerini söylemeye başladım.
"Eğer sen olsaydın, nasıl olurdu? Bu karmaşık günlerim senin olsaydı? Benim kadar yıkılsaydın bilecek miydin?
Jungkook'un keskin bakışlarını üzerimde hissediyordum. Bu durum beni biraz geriyordu ama yine de sözlere odaklanabilmiştim. Defteri tuttuğum elimi yumruk yaptığımda kağıt elimde biraz buruştu.
"Kalbimi, patlayacağı noktaya kadar dolduran tüm acılar. Seni ne kadar istediğimi göstermiyor mu?"
Kendi partımı bitirdiğimde gözlerimi kaldırdım ve bana büyülenmiş gözlerle baktığını gördüğümde titredim.
"Güzel." diye mırıldandı. Sesinden ve ışıldayan yüzünden gerçekten beğendiğini ve ne kadar heyecanlı olduğunu anlayabiliyordum. Sandalyeyi döndürdü ve kendi etrafında bir tur döndükten sonra "Gerçekten çok güzel." dedi. Gülümsedim.
"Sen de beğendin mi?"
Bana umutla baktığında hızla kafamı salladım. "Evet, çok beğendim." Koltukta arkama yaslandım ve kocaman gülümsedim. "Mükemmel oldu."
Saatlerdir bu odadaydık ve yüzlerce cümle yazıp çizmiştik ama sonunda içimize sinen sözler bunlar olmuştu. İnce çalıştığımız için
daha az yazmıştık ama sorun değildi.Mutluydum. Ortaya iyi bir şey çıkaracağımızı hissediyordum. Her şey çok güzel olacaktı.
Gülerek sandalyede arkadasına yaslanıp, kafasını arkaya attı. "Ben çok acıktım. Sen de acıktın mı?"
İç çekerek, "Kurt gibi açım!" dediğimde kafasını sallayıp ayağa kalktı ama aynı anda da zil çalmıştı. Kaşları çatıldığında, kaşlarımı kaldırarak, "Birini mi bekliyordun?" diye sordum. Bir an gerilmiştim. Burada olduğum öğrenilemezdi.
"Hayır. Sen burada bekle. Ben bir bakıp geleyim."
Kafamı sallayarak onu onayladım. Bana kısa bir bakış atıp, odadan çıktığında onun kağıdını da alıp, sözlerini içimden söyleyip, kontrol ettim.
Biraz sonra odaya birisinin girdiğini hissettiğimde kafamı çevirdim. Jungkook elindeki poşetlerle kapıda dikilirken sırıtıyordu.
"Jimin hyung..." diye mırıldandı. "Az önce mesajlaşmıştık. Yemek göndermiş."
"Ah..." Gülümseyerek ayağa kalktım ve bana arkasını dönüp, yürümeye başladığında onu takip ettim.
Yemek salonuna geldiğimizde poşetleri masanın üzerinize koydu ve yemekleri poşetten çıkarırken ona yardım ettim.
Jimin bulgogi, kimchi, bibimbap ve mandu göndermişti. Gönderdiği yemekler iki kişi için biraz fazlaydı.
Jungkook, "Soju içer misin?" diye mırıldandığında kafamı salladım ve saniyesinde beni yalnız bıraktı.
Sandalyeyi çekip oturduğumda telefonum da titremişti. Cebimden telefonu çıkarıp gelen mesaja baktım. Lalisa ne yaptığımı soruyordu. Cevap vermeyi erteleyip telefonu tekrar cebimde attığımda Jungkook elindeki soju, bardaklar ve chopsticklerle geri dönmüştü.
Tam karşıma oturduğunda chopsticklerden birini aldım ve o sojuları bardaklara doldurduğunda yemeğimizi yemeğe başladık.
Yemekten sonra her şeyi toparladık ve daha fazla işimiz kalmadığında çantamı ve ceketimi alıp, maskem ile şapkamı taktıktan sonra evden ayrıldık. O da maskesini takmıştı.
Yine arabaya binene kadar büyük bir gerginlik yaşamıştım. Saat dokuza geliyordu ve hava kararmıştı. Jungkook burada birilerinin bizi görme olasılığının az olduğunu söylesede yine de kendimi engelleyemiyor, geriliyordum.
Yol boyunca hiç susmamıştık. Konudan konuya atlıyorduk ve onunla konuşması gerçekten keyifliydi. Beni güldürüyordu.
Arabayı yurdun önünde durdurduğunda, "Kahve içmek ister misin?" diye sordum. Şirkete gideceğini işi olduğunu biliyordum ama yine de sormak istedim.
"Teşekkürler," diye mırıldandı elini saçlarından geçirirken. "Şirkete gitmem gerekiyor."
Dudaklarımı birbirine bastırıp, kafamı salladığımda, "Aslında..." diye mırıldandı. Bir anda gözleri parlamıştı. "Sana bir şey daha söylemek istiyorum."
"Tabii."
Hafif gülümseyip, telefonunu çıkardığında bir süre parmaklarını ekranda gezdirdi. Biraz heyecanlı gözüküyordu ve bu beni de heyecanlandırmıştı.
Hemen sonra bana yaklaştığında ben de ona yaklaştım ve ekranı bana gösterdiğinde kollarımız birbirine değdi.
Kalbim tekledi. Gözümün ucuyla ona kısa bir bakış attığımda kalbim deli gibi atmaya başladı bir anda. Çok yakınımdaydı. Yüzlerimizin arasında santimler vardı. Sertçe yutkunup, bana gösterdiği fotoğraflara baktım. Bunlar küçük prens ile ilgili fotoğraflardı.
"Albüm kapağının böyle bir şey olsa güzel olabileceğini düşündüm." Fotoğraflar bittiğinde ona döndüm ve o da aynı anda döndüğünde yüzlerimizin arasında santimler vardı. İkimizde şokla geri çekildik. Neredeyse onu öpecektim.
Kalbim hızla atarken, ellerimi nereye koyacağımı bilemeyerek kucağımda birleştirdim. Gözlerini kaçırıp, "İkimizin de en sevdiği kitap olduğundan..." Sesi sonlara doğru kısıldığında boğazını temizleyip, öyle devam etti cümlesine. "Güzel olur diye düşündüm. Sen biraz düşün."
Daha önce konuştuğumuzda bana en sevdiği kitabın küçük prens olduğunu söylemişti ve benim de en sevdiğim kitap olduğundan bahsetmiştim. Bunu unutmamıştı.
Gülümsemeye çalışıp, "Düşüneceğim..." diye mırıldandım. Gerginlikten patlayacakmış gibi hissediyordum. Hemen arabadan inip, buradan uzaklaşmam gerekiyordu. "İyi geceler."
Sonunda gerçekten gülümseyebildiğimde bana döndü ve gözlerini kısıp o da gülümsedi. "İyi geceler."
Onun gülümsediğini gördüğümde biraz sakinleşmiştim ama hala gergindim. Çantamı alıp, arabadan indim ve yurda yürümeye başladım.
Ben yurda girene kadar bekledi.
Yukarıya çıktığımda Lalisa koşarak yanıma gelmişti. Onu görünce birden gülmeye başladım. Neden güldüğümü bile bilmiyordum. Sadece içimden gülmek geliyordu ve kendimi durduramıyordum.
Lalisa şokla bana baktı ve saniyeler sonra gözleri kocaman olurken, "İnanamıyorum." diye bağırıp, benim bir şey söylememe izin vermeden salona geri koştu. "Öpüşmüşler!"