☢️RESTRİCTED AREA☢️

698 52 65
                                    

"Chan Hyung"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Chan Hyung"

Arkamı dönüp Minho'ya baktım.

"Sencede burası fazla karanlık değil mi?"

Önümüzdeki merdivenlere döndüm. Biraz karanlıktı.

"Geri mi dönmek istiyorsunuz?"

Arkadan 'Evet' diye cevaplar geliyordu.

"Buraya kadar geldik geri dönmek yok."

Her ne kadar bende dönmek istesemde adrenalinden zarar gelmezdi. Yani ben öyle düşünüyorum.

Yavaş yavaş merdivenleri çıkmaya başladık. Merdivenler bittiğinde koridora çıkmıştık. İki taraf vardı.

"Hangi yöne gidicez?"

"Hastanenin haritası kimdeydi?"

Felix çantasını karıştırmaya başlamıştı. Aradan belki 10 dakika geçti ama harita yoktu.

"Felix harita nerde?"

Unutmuş olamazdı dimi?

"Hyung ben çantama koymuştum. Ama şuan bulamıyorum."

Herkes birbirine bakmaya başlamıştı. İç çekip sağ tarafa doğru ilerlemeye başladım.

"Kimse birbirinden ayrılmasın. Tamam mı?"

'Tamam' gibisinden mırıldanmalar duyduktan sonra adımlarımı hızlandırdım. Onlarda arkamdan geliyorlardı.

Çok karışık bir hastaneydi. Normal hastaneler gibi değildi. Labirent gibiydi.

Arada bir arkamı dönüp çocukları kontrol ediyordum. Tekrardan arkamı döndüğümde gördüğüm şeyle şaşırmıştım.

Az önce bu yoldan geçmemişmiydik biz?

Olduğum yerde durdum.

"Biz buradan geçmemişmiydik?"

Herkes susup etrafına bakınmaya başladı.

"Evet biz buradan geçmiştik."

Diyerek beni onayladı Changbin.

"Bu böyle olmayacak dağılmamız lazım."

Tamam artık burdan çıkmamız lazımdı. Yoksa hastanenin içinde kaybolacaktık.

"Dağılırsak belli bir yerde buluşamayız ama. Kimse dağılmıyor."

"Hyung eksiğiz."

"Ne?"

Herkesi teker teker saydım. Bir kişi eksik çıkıyordu. Jeongin.

Herkes Jeongin'in adını bağırmaya başlamıştı. Kaybolduysa eğer sesimizi duyup gelebilirdi.

"İyiki kaybolmayın dedim."

Sessizce mırıldandım ve bağırmaya devam ettim. En sonunda bağırmaktan vazgeçip aramaya başladık. Saatin kaç olduğunu öğrenmek için kolumdaki saate baktım. Saat 7 olmuştu bile. Bir an önce Jeongin'i bulup burdan çıkmalıydık.

"Hızlanmalıyız çocuklar saat 7 olmuş. Jeongin'i bulup burdan çıkalım."

"İyide hyung diyelim Jeongin'i bulduk çıkışı nasıl bulacağız?"

Hyunjin'in bu sorusuna Minho cevap verdi. Her zaman saçma sapan hareketler yapardı. Ama şuan çok ciddi görünüyordu.

"Şuan önemli olan Jeongin'i bulmak o yüzden odaklanın."

Önden yürümeye başlamıştı. Ona yetişip elimi omzuna koydum. Ve herkese hitaben konuşmaya başladım.

"Sakin olun. Eğer sinirle karar verirseniz yanlış kararlar alabilirsiniz. Ve Hyunjin emin ol buradan hep birlikte çıkacağız. Şimdi barışın."

Hyunjin ve Minho birbirlerine sarıldıklarında bir bağırış sesi duyuldu. Normal değildi. Birisi acı çekiyordu. Sesin geldiği yöne doğru ilerlemeye başladık.

Bir kapının önünde durduğumuzda arkama dönüp çocuklara baktım. İçeride ne olduğunu bilmiyorduk sonuçta.

"Önden ben gireceğim. Size gelin demediğim sürece içeriye girmeyin."

İtiraz edecek gibi oldular ama sonra ciddi olduğunu fark edip sustular.

Kapıyı açıp başımı içeriye uzattım. Etraf karanlıktı. Elimi duvarda gezdirip ışığı açmak için anahtarı bulmaya çalıştım. Buldum bulmasına ama üzerinde birşey vardı.

Elimi o şeyin üzerinde gezdirdim. Ne olduğunu anlayamamıştım. Boşverip ışığı açtım. Ne olduğuna baktığımda midem ağzıma gelmişti.

Derisi yüzülmüş kimi yerinde kemikleri gözüken bir kol vardı. Hemen elimi çekip uzaklaştım. Odanın diğer taraflarına bakmak için başımı çevirdiğimde olduğum yerde donmuştum resmen. Beyaz olan tenim biraz daha beyazlamıştı.

-----------------

Nasılsınız?

En heyecanlı yerinde bıraktım :)

Aslında oy sınırı dolmamıştı ama yinede attım.

Ki bundan sonra koymayı düşünmüyorum.

Neyse bir sonraki bölümde görüşmek üzere.

✧YELLOW LİNE✧  BANG CHANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin