1. Longing to talk

621 48 28
                                    

| Jungkook - still with you |

Merhabalar.

Öncelikle sizlere söylemem gereken birkaç şey var.

Bu kurgu medyada gördüğünüz, 'still with you'nun düzenlenmiş halini dinlerken aniden aklıma düştü, öylesine bırakmak istemedim. Yazdım, yazarken özgürleştim, adına 'özgürlük hissi' dedim.

Bir maske taktım, birkaç kırık hayat benimsedim, sizi saklı bir cennete götürmek istedim. Buraya uğrayan herkesin, bu hikayede yaşayacak olanlar gibi kısa bir süreliğine özgürleşmesini diledim.

Böyle yani. Umarım beğeneceğiniz bir şeyler çıkar ortaya.

İyi okumalar♡

-----


Gecenin karanlığında sığındığım bu bar, beni boğuyordu.

Ortam en az zihnim kadar loştu. Gerçekler görünmüyor, şekil değiştirmiş haliyle karşıma çıkıyordular.

Boğuluyordum. Kendi zihnimin içinde, hayatımdan kaçmama rağmen yine yakalanıyordum. Eller vardı etrafımda ve onlar öylesine güçlüydüler ki beni mahvediyordular.

Karanlık her yerdeydi. Karanlık, zihnimin her yerindeydi. Loş bir ışık dahi yoktu, ona bir ışık tutan yoktu.

Yalnızdım. Geldiğim bu barda, barmenin karşıma yeni koyduğu içkiyle bakışırken yapayalnızdım. İçeride deliler gibi davranan herkesin aksine, gerçek bir deli olan ben, sakince yerimde oturuyordum. Ortalığı dağıtmak gibi bir niyetim yoktu. Zaten daha kafamı dağıtamıyordum.

Kendi hayatımın renksizliğinden kaçıp geldiğim bu renkli ortamda bile boğulacak bir yol buluyordum. İflah olmazdım.

Konuşacak birilerine ihtiyacım vardı. Biriyle düşüncelerimi dağıtmak istiyordum. Niyetim güzel bir gece geçirmek değil de kötü bir gece geçirmekti. Tanımadığım birisine tüm içimi kusup, ya da kusamayıp, buradan öyle ayrılmak istiyordum. Kafam iyi değildi, ben hiç iyi değildim.

Bu konuşma isteğinin bende yarattığı etki öylesine büyüktü ki oturduğum taburede bir arayış içine girmiştim. Gözlerim dört dönüyor, benim halimde olan birisini arıyordu. Tanrım, tam bir çaresizdim. Tanımadığım birilerine sığınmak isteyecek kadar hem de.

Arayışımda birini bulamıyordum. Odaksız bakışlarım durmadan dört dönüyor, ancak birine rastlamıyordu. Kimse benim gibi yalnız değildi. Kimse tek kalmayı seçmemişti. Herkes birileriyle, birinlerindeydi. Kafaları güzeldi, benimkinin aksine.

Sonsuz arayışımda, beklenmedik bir anda gözlerim biriyle kesişmişti. Kafası önüne eğikti, elleri önünde çaprazlanmıştı. Etrafı boştu, yanında birisi yoktu. Tamamen siyahlar içindeydi ve çökük omuzlarıyla en az benim kadar bedbaht gözüküyordu.

Onu gördüğüm an işte bu, dedim. Aradığım şey tam da bu.

Dudaklarımda kendi kendine bir tebessüm filizlendi. Birkaç ömür gibi süren saniyeler boyunca onu izledim. Bekledim, neyi beklediğimi bilmeden. Oysa onu aradığımdan emindim.

Yine de bekledim. Barmen getirip karşısına bir bardak içki bıraktığında oturduğum yerden ayağa kalktım. İçkimi elime aldım, hızlanan kalp atışlarımla yanına yaklaştım.

"Hey, buraya oturabilir miyim?" dedim biraz yüksek sesle bağırarak. Müzikten kendimi duyurma şansım azdı, fakat beni duydu, tanıdık bakışları bana döndü, eli maskesine giderek düzeltip ağır ağır kafasını salladı. Fazla garip bir adamdı, fakat umursamayacak kadar kafam doluydu. Bu nedenle yanına çökerek elinde oynattığı içki bardağına baktım. İçmekten ürküyor gibi bir hali vardı, ya da yüzü kötü haldeydi ve maskesini çıkarmak istemiyordu. Dedim ya, garipti.

sense of freedom || taekookWhere stories live. Discover now