•Normal bir gün•

1.2K 49 21
                                    

Sabah kalktın. Dünün yorgunluğunu hala atamadığın için ayıkmakta biraz zorlandın. Odanın önünden geçen annen uyandığını görünce "Günaydın uykucu." dedi o mutlu sesiyle. "Günaydın anneciğim." diyerek karşılık verdin. Yavaş yavaş doğruldun yatağında. Gidip yüzünü yıkadın. Sonra gidip annenin yanağına bir öpücük kondurup kahvaltıya oturdun. Baban çoktan işe gitmişti. Kahvaltın bittiğinde sen her gün yaptığın gibi adeta uçarak kapıya yöneldin. Annen sordu: "Yine geç mi geleceksin?". Yaşadığın kasaba ateş krallığı tarafından esir altına alınmış, herhangi bir element bükücü yakalandığı anda alıp götürülüyordu. Sen de bu cehennemin arasına doğmuş bir su bükücüydün. Onları riske atmak istemediğin için ailene bile bir bükücü olduğunu söyleyememiştin. Kasaba da senin gibi 2 kişi daha vardı: 2 toprak bükücü. Birbirinizi fark ettiğinizde o günden itibaren kasabanızı çevreleyen ormanın derinliklerine giderek orada her gün çalışma yapardınız."H-hayır, yani... Evet- Aslında... Bilmiyorum, anneciğim. Erken gelmeye çalışacağım. Seni çok seviyoruuum." diyerek evden hoplayarak çıktın. Önce Haruto'nun evine gittin. Hergün gördüğün ama hala alışamadığın o ateş haklının kasabana olan nefret dolu bakışları seni daha da hırslandırmıştı. Gücünü tam anlamıyla kontrol ederek kasabanı bu lanetten kurtaracaktın. Evlerinin önüne geldiğinde "Haruto, Harutoo" diye seslendin arkadaşına. Camdan çıktı. "Geliyorum." dedi. Ama sesinde o her zamanki heyecan yoktu. Neler olduğunu merak edip aşağı inince "Bir sorun mu var? Bugün de gidiyoruz değil mi?" gibisinden sorular sordun. Başını öne eğerek cevap verdi. "Bak Sumaya. Bu güçlerle tek başımıza hiçbir şey yapamayacağımızın sen de farkındasın. Neden hala devam ediyoruz ki? Zaten elimizden hiçbir şey gelmeyece-", böldün onu "Ne demek elimizden bir şey gelmeyecek? Bir günde ne oldu sana böyle? Ne kadar yükselebiliriz bilmiyorum ama sınıra kadar gideceğiz, ve sonra da kasabamızı bu lanetten kurtaracağız diye söz vermiştik. Hatırlasana!". "Ughh... Üzgünüm Sumaya, ama benden bu kadar. Özür dilerim." diyerek arkasına bakmadan eve geri girdi. Ne tepki vereceğini bilmiyordun. Gidip onu almalı mıydın? Yoksa zaten isteksiz biri için kendini yormamalı mıydın? Tüm bunları düşünürken ayakların seni istemsizce her gün yaptığın gibi Sakura'nın evine doğru yönlendirmeye başlamıştı bile. Haruto'ya çok sinirlendin ve bir hışımla daha da hızlanarak Sakura'nın evine gittin. Sen eve vardığında o kapıdan çıkmış, seni bekliyordu bile. Seni görünce "Günaydın, haydi gidelim." dedi hırslı ses tonuyla. Olanları ona anlatıp onun veya senin asla böyle bir şey yapmamanız için tekrar söz verdiniz. Ormana giderken yolda oraya yeni inşaa edilen eve birilerinin taşındığını gördünüz. Sakura "Aaa bak, yeni biri taşınmış. Acaba nasıl insanlar? Gidip tanışsak mı?" diyerek yine o müthiş merakına yenik düşmüştü. Kafasının dağılmasını istemediğin için "Şuan amacımız bu değil. Kasabamız esir altında ve bizim bunu kurtarmamız gerekiyor." diyerek biraz da olsa dikkatini bu yöne çekerek merakını baskılamaya çalıştın. O sırada evin oralardan bir ses duydun, "Boşuna uğraşma Sumaya, o benim!". Bu kasabanın en ilgi meraklısı ve en gösterişli kızı Maiya idi. Gerçek manada hiçbir şey anlamamış olmanın verdiği yüz ifadesiyle Maiya'ya döndün. "Ha?", "Hah! Bilmiyormuş gibi davranma. Yeni çocuktan bahsettiğimi biliyorsun. O, Benim!". Kim olduğunu bile bilmediğin o 'yeni çocuğu' merak bile etmiyordun. "Iıı- Tamam?" diyerek geçiştirdin onu. Fakat dikkatini çeken şey o 'yeni gelen çocuğun' evinin önünde neredeyse kasabanın bütün kızları toplanmasıydı. Şaşkınlığından sıyrılıp ormana geri yönelmişken kızlardan çıkan 'garip' sesler o yöne dönmene sebep oldu. Demek yeni çocuk buydu.

 Demek yeni çocuk buydu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Zuko ve SenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin