3.Bölüm -Lanet-

314 80 55
                                    

1300'lü yıllar Lemniscate

Gökyüzü ilk kez bu kadar parlak bir mor rengine bürünüyordu. Tüm cadılar bu birlikteliği kutlamak için seferber olmuş, saray bahçesini cennet bahçesine çevirmişti. Canlı çiçekler yerine yaptıkları süslemeler, kurdeleler, beyaz fenerler, mumlar...

Her şey mükemmel görünüyordu. Herkes mutluydu. İki kişi hariç Prens Henry ve sevdiği Charlotte. Charlotte için iki çuval buğday ve bir fıçı üzüm şırası evinin önüne bırakılmış karşılığında saray yakınlarına gelmemesi için emirler yağdırılmıştı. Charlotte ne kadar kabul etmek istemese de yaşlı babası gelen çuvalları görünce hemen atıldı. Kızının evden dışarı dahi adım atmasına izin vermeyeceğini söyleyerek saray askerlerini kandırdı.

İki koca gün boyunca düşündü genç Charlotte. Eksik olan neydi? Evet belki soylu değildi ama kendisi bir kızıl cadıydı ve Henry'nin kendisine aşık olduğuna emindi. O halde bu akşamki düğüne hazırlık yapan kişinin kendisi olması gerekmez miydi? Kandırılmış hissetti, aldatılmış. Duygularıyla oynayıp iki çuval buğdayla kendisini satın alacaklarını düşünmüşlerdi. Henry bu kadar acımasız olabilir miydi? Gözlerinin içine aşkla bakan adam bunların yaşanmasına nasıl boyun eğmişti?!

Öfkeden deliye dönmüş bir halde evin içinde turladı durdu. Bir şeyler yapması gerekiyordu. Kendisine yapılan bu hakareti karşılıksız bırakamazdı. Bırakmayacaktı da...

Gökyüzü güneşin batmasıyla mordan siyaha dönerken mumlar birden yakılmış ve harika bir manzarada Prens Henry, kolunda Lisbeth ile bahçe kapısından giriş yapmıştı. Tüm cadılar birbirlerine ne kadar da yakıştığını fısıltılar eşliğinde konuşuyorlardı. Lemniscate tarihinde bir ilk yaşanıyordu, tahtın yüzyıllardır sahibi olan kızıl cadılar sonunda farklı bir soyla evlenip üstünlüklerini akıllardan silmiş, eşitliği savunur olmuşlardı.

Hazırlıklar için ayrılan üç gün öyle hızlı geçmişti ki Henry'nin düşünmeye, aşk acısını yaşamaya vakti olmamıştı. Ne kadar kabullenmek istemese de babasının verdiği emir tüm halkın güvenliği içindi. Kara cadıların ağzına çalınan bu bal, onları uzun bir süre sustururdu. İsyan önlenecekti tıpkı Henry'nin mutluluğu, aşkı gibi...

Kolundaki kadını süzdü. Bir ömür geçireceği kadını. Bembeyaz, uçuş uçuş elbisesine tamamen tezat kömür karası saçlarını buklelerle toplatmış, ışıltılı simlerle adeta parlayan bir kadına dönüşmüştü. Uçları dantelli şifon elbisesiyle kara cadılardan çok peri kızlarını andırıyordu. Belki de kara cadılara haksızlık ediyorum, diye düşündü Prens. O kadar da kötü kalpli görünmüyordu kolundaki kadın.

Lisbeth'in kan kırmızısı dudakları hafifçe yukarı kıvrıldı ve ipeksi sesiyle; "Her şey mükemmel görünüyor, öyle değil mi?" diye sordu.

Bembeyaz teninde çakmak çalmak parlayan açık mavi gözleri etrafta hayranlıkla dolandı.

"Senin gibi." diye yanıtladı Henry kadının elinden tutup kendileri için hazırlanan görkemli sandalyeye oturmasına yardımcı olarak. Bu güzel kadına saygısızlık yapmak istemiyordu. O da kendisi gibi bu evliliğe mecbur bırakılmış, söz hakkı bile elinden alınmıştı. İkisi de aynı kaderi paylaşıyordu, bu yüzden en azından bu birlikteliği saygıyla yürütmelilerdi.

Prens de sandalyesine oturduğunda gözleri istemsizce konuklarda dolanıyor, Charlotte'i arıyordu. Aşığıyla bir kez bile konuşamamıştı bu süreçte, ondan bir özür bile dileyememişti.
Babası Richard'ın onunla konuştuğunu ve her şeyin yolunda olduğunu söylemişti ama prensin içi rahat değildi. En azından son kez sevgilisini görüp onunla vedalaşmak istiyordu. Bunu ona borçluydu, kadın kendisini kandırılmış, duyguları hiçe sayılmış gibi hissediyordu belki de.

Lanet NakliDonde viven las historias. Descúbrelo ahora