Yeni Oda

48 10 0
                                    

Odaya vardık. Bu sefer kapıyı açmaya kararlıydık. Kapıyı babam açacaktı çünkü ben korkuyordum ve babam bir şey varsa ilk kendisi görebilmek için de Lucy'nin açmasına izin vermedi. Babam kapıyı açtı ve içeri adım attı. Eski gözüküyordu. Yerler tahta parçaların vidalanmasıyla yapılmıştı ve tahtalar nemden şişmiş ve kurtlanmıştı. Ben burada uyuyamazdım! Kesinlikle uyuyamazdım! Yatakta böcekler vardı, düşünebiliyor musunuz sizden böcekli bir yerde uyumanızın istendiğini?! Lucy'ye bağırdım, BEN BURADA UYUMAYACAĞIM! Lucy aniden bağırmamla ürktü ve yavaşça geriye adım atıp çok kısık bir sesle "İ-i-iyi de niye kızıyorsun, şartlar sınırlı... Hastaneyi gezdireyim isterseniz. İstediğiniz odayı seçin, t-t-ta-tama-tamam mı..?" dedi. Kabul ettik. Babam da ben de tam olmasa da biraz sevinmiştik işte.

Hastanede yürümeye başladık, tüm odaların kapısını açıp bakıyorduk, tabii bazılarını da açmamızla kapamamız bir oluyordu. Birkaç oda sadece fare yuvasına dönüşmüştü, eh tabii bir de çiyan ve tahta kuruları. İkinci katta olmamıza rağmen bazı odalarda yerdeki tahtaların aralıklarından çimenler çıkıyordu, koyu yeşil ve yeni çıkmış gibi görünen çimenler. Babam gidip toprağa dokundu. Ne yaptığını sordum babam da toprağın ne kadar kuru olduğuna baktığını söyledi, eğer çimen yeni çıktıysa, açık renk olurmuş ve toprağı hafif nemli gibi ve yumuşak olurmuş. Ama eğer uzun süre önce çıktıysa; çimen koyu renk (bazen cinsine göre yine de açık renk olabilirmiş ama genelde koyu renk olurmuş) olurmuş, sert olurmuş, ve üstünde sarımtrak lekeler olurmuş, toprağı ise eğer sulanmıyorsa ve yağmur alacak bir yerde değilse kesinlikle kuru ve sert olurmuş ve de aralarında çatlaklar olurmuş. İşte babam da onu kontrol etmiş ve bir şey anlamış; o çimenin toprağı binanın dışındaymış ama tam iki katın arasında. -Babama onun nasıl olacağını sordum bilmediğini ama belki daha önceden saksı düşmüş olabileceğini söyledi.- Babam zaman ile ilgili bir ipucu daha anladığını söyledi, söylemesini istedim ama Lucy'nin yanında söyleyemezmiş bu yüzden odada söyleyecekmiş. Lucy aniden bize seslenip "Niye hala aynı yerde duruyorsunuz!? Oda arasanıza!" dedi. Belliydi, kızmıştı. Babam "Tamaaaam, arıyoruuuuz!" diye seslendi, Lucy'ye.

Tekrar koridorlarda yürümeye başladık ve o sırada Lucy yine bize seslendi "Bir gelsenize bir oda buldum, burada kalabilirsiniz, çok uygun gözüküyor.". Babamla beraber Lucy'nin yanına gidip odaya baktık. Yani, mükemmel sayılmazdı, hatta güzel bile değildi, şey diyelim "berbat değil". Odanın kapısından girince yaklaşık 2.00m uzunluğunda ve tahminen 0.80m'lik bir koridor vardı ve yaklaşık 5 adımla tam merkeze gelebileceğiniz hem yerlerin, hem duvarların hem de rutubetli tavanın tahta olduğu bir odaydı. Odanın tam merkezinde tahta, cilalı ve gıcırdayan bir sallanan sandalye vardı. Sallanan sandalyenin üzerinde; eski püskü bir kahverengi koyun postu vardı. Üzerine oturabilmek içindi sanırım. Kapıdan girince odanın solunda bir tane demir siyah karyolası olan, çift kişilik bir yatak vardı. Yatağın minderi sararmıştı. Ama mecburen orada uyuyacaktık çünkü en düzgün oda bariz bir şekilde orasıydı...
Çift kişilik yatağın sağ tarafında tahta, iki çekmeceli, cilalı, tahta bir komodin vardı. Odanın sağ tarafında ve yatağın ayak ucunda ise tozlu ve örümcek dolu, eski kitaplıklar vardı.

Lucy ile biraz konuştuk ve ardından lucy gitti. Babamla konuşurken bavulların arabada kaldığını ve yanımızda hiçbir şey olmadığını fark ettik ama Lucy olmadan odadan çıkmaya cesaret edemiyorduk. Sonra günlük kıyafetlerimizle uyumaya karar verip yatağa uzandık.

Babama hatırlattım "Sen çimenlerle ilgili bir şey fark etmiştin. Neydi o?". Babam konuşmaya başladı "Hani o çimenlerin topraklarının dışarıda olduğunu söylemiştim ya ben, işte bununla ilgili bir şey farkettim, binanın 1mm dışında olan her şeyde zaman ilerliyor. Çünkü o toprak kuru ve çatlaktı. Ama çimen taptazeydi.". Babamın bu dedikleri üzerine bir şey fark ettim, bu hastanenin eskiden de bakımsız yerleri vardı, ama babamın kastettiği şey bu değildi, bu yüzden babama bunu söylemeye karar verdim. Dedim ki "Baba, o zaman hastanenin eskiden de bakımsız yerleri vardı çünkü zaman durduktan sonra çimenler çıkmış olamaz, ama dediğinde haklısın çünkü çimenler çıktıktan daha sonra zaman durmuş ve dediğin gibi binanın dışında da zaman akmaya devam ediyor.". Babam biraz düşündü ve " Acaba hastanenin eskiden de bakımsız olduğunu lucy biliyor mu? Yarın söylesek mi? " diye sordu, ben de sormayı kabul ettim. Konuşmamız bitince babama saati sordum, babam dalga geçti, ama benim dalgınlığıma geldiği için sormuştum ben... Sonra daha fazla konuşmadan uyuduk.

Sabah oldu, yani umarım gerçekten sabah olmuştu, babam uyandı ve ardından beni uyandırdı. Her yer çok aydınlıktı. Biz buraya akşam üstü geldiğimiz için hiç etrafı aydınlık görmemiştik. Lucy'yi beklemeye başladık. Yaklaşık yarım saat sonra Lucy geldi ve kapıyı tıklattı. Kapıyı babam açtı ve Lucy utanmış bir şekilde gözlerini yüzlerimizde gezdirerek "Ö-özür dilerim bir şey arıyordum ehehe" diye kekeledi. Babam ve ben, Lucy'nin kucağındaki eski porselen bebeğe bakarak aynı anda "Bu bebeği mi arıyordun?" diye sorduk ve Lucy utanarak "E-evet. Bu bebeği tam şu anda getirmeliydim.". Bebeğe baktım; kahverengi lüleli iki yandan bağlı saçları olan, beyaz tenli, pespembe dudaklı, yeşil gözlü, lacivert kot elbiseli ve kabarık etekli bir porselen bebek. Lucy, o oyuncağın benim olduğunu, önceden benim için ayırdığını ve kimsenin almasına izin vermediğini söyledi. Teşekkür ettim ve ona gülümseyip sarıldım. Ama bir saniye,

"SEN BENİM GELECEĞİMİ NEREDEN BİLİYORDUN!?!"

"Ben her şeyi bilirim Yuuki, her şeyi."

"HA?"

"Dalga geçiyorum yaa, sadece bu hastaneyle ilgili çoğu şeyi biliyorum o kadar bu arada geleceğini nereden bildiğimi bilmiyorum."

Değişik, evet kesinlikle değişik. Ardından babam bebeğe bakmak için eline aldı ve ona bakmamı istedi. Babama baktım ve babam dizlerinin üstüne, benim boyuma çömeldi ve sonra bebeği tam kafamın yanına getirdi. Bir bana, bir bebeğe bakıyordu. Kesinlikle ürkmüş ve düşünceli bir şekilde çok monoton bir şrkildr ve kısık sesle "Birbirinize ne kadar çok benziyorsunuz. Özellikle de küçük haline, sende de bu elbisenin aynısı vardı ve gözlerinin ve saçlarının rengi bu bebeğinkiyle aynıydı. Bebek sana bakılarak yapılmış gibi gözüküyor..."


Not: Artık hikayenin adının nereden geldiğini biliyorsunuz!

3aralik2020

Porselen BebekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin