Cinnamon Girl ♫

808 127 63
                                    

Ne kadar süre sarıldıklarını da, ne zaman çocukluklarının geçtiği bu üçgen şeklinde çatı katına çıktıklarını da bilmiyorlardı.

Peşlerinden sürükledileri iki yastık ve yorgan ile kıkırtılar eşliğinde tırmanmışlardı eski merdivenleri.

Eren aptallığına, Armin ise onun sandığı şeylerin komikliğine gülmüştü uzunca.

Hiç değişmemiş bu soğuk ve küçük yer nefesleri, bedenleri ve birbirlerine karşı duydukları sevgi ile ısınmıştı kısa sürede.

Armin konuşmayı, kelimelere dökmeyi planlamıştı her şeyi ancak gerek yoktu artık. Onlarsız da anlamışlardı gerçek hislerini.

Tavanda bulunan pencerenin altına karşılıklı yerleştirdikleri yastıklara yaslandılar. Örtü ikisini de kaplayacak kadar büyüktü. Yine de büyük bir kısmını Armin'e doğru itmişti Eren.

Her ne kadar sarışının yanına gidip küçük bedeni kendine yaslamak istese de önce yapması gereken ufak şeyler vardı. Her şeyi kalan zamanına sığdırabilecekmiş gibi bir inanç dolmuştu içine.

Miniğe çaktırmadan, o yastıkları toplarken, sessizce aldığı iki kalem ve kağıdı sakladığı cebinden çıkardı.

Armin meraklı gözlerle onun izlerken Eren bir anda önüne bir kağıt ve kalem uzattı. Sorgulamadan eline aldı onları sarışın.

Uzun zamandır duymadığı ses kulaklarına tek bir cümle ile hakim olmuştu.

"Her şeyi tamamlamak için küçük bir oyun oynayalım."

/////

Oynadıkları bu oyunun verdiği zevk mavi gözlerinden açıkça okunuyordu minik bedenin.

Birbirlerine dokunamadıkları günlerde olan her şeyi, hislerini birbirlerine sordukları sorular sayesinde daha iyi öğreneceklerdi yazılarla doldurdukları kağıtları açtıklarında.

Sarışının aklını karıştıran tek nokta neden Eren gittikten sonra açması gerektiğiydi.

Yine de sorgulamadı daha fazla. Büyük bedene sarılarak gözlerini dinlendirirken mantığa gerek görmüyordu o an.

Sessizlik içinde geçen huzurlu dakikaların arasında bir mırıltı yükseldi yeşil gözlü oğlanın dudaklarından. Yavaş yavaş sözcükleri de kattı araya.

"There's things I wanna say to you

But I'll just let you live

Like if you hold me without hurting me

You'll be the first who ever did

There's things I wanna talk about

But better not to keep

But if you hold me without hurting me

You'll be the first who ever did"

Bu sakin sözler eşliğinde daha fazla tutamadı açık zihnini. Kollarını yaslandığı bedene daha sıkı sararken kapattı gerçekliğe her şeyini.

Kendini uykunun kollarına bırakmış küçük bedeni şarkıyı bitirdikten sonra fark etti duvara yaslanmış olan. Göğsüne yaslanmış sevdiğini uyandırmamak için çok hafif dokunuşlar ile okşadı uzun saçlarını.

Ardından büyük bir dikkat ile kendi yerini yastık ile değiştirdi. Mikasa'ya oturması için bir yer ayarladı.

Armin'in notunu da yanına aldığından emin olduktan sonra parmak ucunda indi çatı katından.

Armin'in odasına doğru adımladı. Pencerenin önüne geçti ve ayakkabılarını giydi. Hızla atladı camdan aşağı.

Adımlarını çıkacağı yere doğru yöneltti. Elinde tuttuğu kağıt ile oynayarak Mikasa'yı aradı çevrede.

Sonunda giriş kapısına yaslanmış elinde anahtar çevirirken gördü onu.

Üç ıslık çaldı. Mikasa kafasını çevirip ona bakmadı. Gülümsedi ve dönerek anahtarı anahtar deliğine soktu. Kendisini zarifçe içeri çekti. Arkasından kapıyı sessizce kapattı.

Armin'in nerede olduğunu söylemesine gerek yoktu Eren'in. Uzun zamandır açılmamış çatı katı merdivenini görünce anlayacaktı kendisi.

Eren de Mikasa gibi yüzüne bir gülümseme yerleştirdi. Annesine bir şeyleri anlatabilmek için adımlarını çocukluğunun geçtiği eve çevirdi.

/////

you float like a feather in a beautiful world [eremin]Où les histoires vivent. Découvrez maintenant