2.9K 130 161
                                    

Güneş nihayet döndü. Turuncu bir uçurtma misali usulca binaların çatısına doğru uçtu. Hâlâ parlak bir şekilde Mark'ın siyah saçlarında gezinmeyi sürdürüyordu. Okulunun arka bahçesini çevreleyen duvarın üzerine oturmuştu.

Mark başını kaldırıp okulun beton ve camdan oluşan hantal binasına baktı. Bakışları üçüncü kattaki bir pencereye kilitlendi. Burası kendi sınıfıydı, arkadaşları derste olmalıydı. Derse girmek istemişti ama ne aklı derste olacaktı ne de hocasının tiz iğrenç sesini duymak istiyordu.

Aklına dolan tiz sesi radyonun sesini kısar gibi yavaşça kıstı. Artık zihninde o gereksiz ses yoktu.

Gözlerini biraz aşağı kaydırdı. 2. Katta camda gördüğü kıza baktı. İşte 2 ay boyunca sapığı gibi peşinden dolaştığı kız.

Lee Jimin. O kadar güzeldi, o kadar yumuşak kalpliydi ki... koyu renk saçlarından gelen koku, bir yaz şarkısı kadar keyif vericiydi. Gülümsemesiyle güneşin teninize değdiğini hissedebiliyordunuz.

Kemerindeki sıcaklık ile irkildi. Orada olduğunu unutmuştu. Elini sapına attı. Endişe yüzünden terlemişti. Bu yüzden bıçağın sapı ıslanmıştı.

Tekrardan ikinci kattaki sevdiğine bakarken onunla alakalı olan şeyleri geçirdi aklından. Aynı sokakta oturuyorlardı. Jimin'i ne zaman sevmeye başladığını hatırlamıyordu.

Gerçi ona aşkın ne olduğunu sorsanız, hâlâ bu soruya cevap verebilecek kıvama gelmemişti. Ama onu sevdiğine emindi. Bu yüzden yanında bıçak taşıyordu. Sevdiğine asılan çocuğu güzelce benzetmek için.

Başka şehirden gelmişti o. Adı Haechan'dı. Sevdiği kızla beraber dolandığını gördüğü an sorup soruşturmuştu. Başka okuldan gelmişti. Sarışın, gözleri de aynı Mark'ın ki gibi koyu kahveydi.

Mark aklından çocuğu kovalamak için gözlerini kapattı. Temiz havayı ciğerlerine çekti.

Ne kadar aklına getirmemeye çalışsada Jimin ve o çocuk geliyordu aklına. Onları iki yada üç defa beraber görmüştü.

Her seferinde ona ait olan onun elinden alınıyormuş gibi hissetmişti. İşin tuhafı kendisine ait olduğunu düşündüğü insan, durumdan hiç de rahatsız görünmüyordu. Yüzünden gülümseme eksik olmuyordu.

Bunu farkettiğinde en kötü duyguyu hissetti: kıskançlık.

Morali bozuk gezdi hep. İlk önce arkadaşları fark etti durumu. Böylece gizlediği aşkı ortaya çıktı. Sıra arkadaşı Jeno, sağlam bir çocuktu. Mark'a, yeni gelen çocuğu dövmeyi teklif etti. Aklı sıra eğer onu döverlerse kızdan uzaklaşacak, böylece Mark sevgili Jimin'ini uzaktan seyretmeye ve sevmeye devam edecekti.

Mark ilk başta reddetti bu fikri. Ama sonrasında başka seçeneği olmadığını anladığında kabul etmek zorunda kaldı.

Jeno'ya dönüp "Ama onunla ben hesaplaşacağım. Mademki benim sevdiğim insana asılıyor, hesabını bana ödemeli. Erkekçe olmalı her şey: yüz yüze, eşitçe." Jeno sevindi Mark'ın böyle düşündüğüne.

Ertesi gün okul çıkışında beklediler çocuğu. Yanlarına çağırdıklarında Mark uzaktan göründüğü gibi olmadığını fark etmişti. Dudaklarının şekli çok güzeldi, parlıyordu. Bir tane bile kıl yoktu ne ağzının üstünde nede çenesinde. Biraz tuhaf hissetmişti ona bakarken. Sanki karşısında bir erkek yerine kız varmış gibi.

Mark, "Sen..." dedi, kelimesinin devamını getiremiyordu. Bu çocuk ona tuhaf gelmişti. "Sen...." en sonunda gözlerini kaçırarak mırıldandı. "Benim sevdiğim kıza nasıl sarkıntılık edersin?"

Haechan direkt olarak Mark'ın gözlerinin içine bakıyordu. "Benim kimseye sarkıntılık ettiğim filan yok. O benim arkadaşım. Eğer bir sorunun varsa onunla konuşmalısın."

Mark'ın kaşları çatıldı. "Ben seninle konuşuyorum. O kızın peşini bırakacaksın."

Haechan'da sinirlenmişti. "Ben hiç kimsenin peşinden dolanmıyorum. Hayal dünyadan çıkınca tekrar konuşuruz." Diyip evine doğru yola koyuldu.

Mark kolay kolay bırakmazdı. Ona yetişti ve kolundan
tutup onu kendisine çevirdi. "Yarın okul çıkışında yine buluşacağız ve seninle dövüşeceğim. Kaybeden bir daha Jimin'in yanından bile geçmeyecek."

Haechan tam ağzını açıp itiraz edecekti ki Mark
ondan önce davrandı. "Yoksa korktun mu? Korkak bir kedi gibi benden kaçacak mısın?" Diyip karşısındakinin tepkilerini ölçtü.

Haechan hafifçe gülerek,"Tamam o zaman dövüşelim." dedi ve arkasını dönüp gitti.

İki gün önce olmuştu bu konuşma. İki gün önce okul çıkışında bu gün dövüşmek için anlaşmışlardı. Okul çıkışında, biraz uzakta gecekonduların ilerisinde karşı karşıya geleceklerdi. Sadece ikisi. Arkadaşları gelmeyecekti. Güçlü olan kazanacaktı.

Eli tekrardan bıçağın sapına gitti. Bıçak dememişlerdi, silah kullanmayacaklardı. Ama Mark Haechan'a nasıl güvenebilirdi?  İyiki de yanına almıştı bıçağı. Haechan arkadaşlarını yanında getirebilirdi. Gerçi dış görünüşünden böyle bir şey yapmayacağını düşünmüştü Mark, yinede bıçağı yanında tutmuştu.

Birden düşünceleri yön değiştirmişti. Ne yani o kız gibi erkekten korktuğu için mi almıştı bıçağı yanına? Yoksa kendisine mi güvenemiyordu? Ama hayır, olur mu öyle şey. Mark bunun gibi bir sürü kavgadan galip olarak ayrılmıştı. Haechan onun için çantada keklikti.  Mark bunları düşünürken okulun bittiğini haber veren zil çalmıştı. Şimdi ise yapması gereken tek şey parlak dudaklı çocuğu olduğu yerde beklemekti.
________

'日光' Sunlight, MarkHyuckDonde viven las historias. Descúbrelo ahora