''Yiğit ben seni çok seviyorum.'' Dedim önümdeki boş araziye bakmaya devam ederken. Bunu gözlerinin içine bakarak söylemeyi ne kadar istesem de beceremeyeceğimden söylememiştim. Bugün ona ilk defa ikinci kez ''seni seviyorum'' demiştim. Başka zamanlar da olsa ağzımdan çıkılması imkânsız gibi bir şeydi. İnsanlara duygularımı kolay ifade edebilen biri değildim, nefretim dışında. ''Ama güvenmiyorsun.'' Dedi Yiğit bir süre sonra. 'Saçmalama güveniyorum sana.' Demeyi öyle çok isterdim ki. Ama olmuyordu işte. Karşımdaki insana koşulsuz şartsız güvenemiyordum. Gözyaşlarım yine akmıştı. ''Özür dilerim.'' Dedim sesim biraz kısık çıkmıştı. ''Dileme!'' diye bağırdı. Yüzünü bana dönmüş gözlerimin içine bakıyordu. ''Benden bunun için özür falan dileme! İnsanlar yaptıkları hatalar yüzünden pişman oldukları için özür dilerler. Bir daha aynı hatayı tekrarlamamak için özür dilerler.'' Göğsümdeki ellerimi indirmiş sol elim sağ dirseğimi sıkıyordu. Gözyaşlarım istemsizce akıyordu. Haklıydı. Ne diyebilirdim ki? ''Denemiyor muyum sanıyorsun?'' diye bağırdım bende bu kez. ''Evet, deniyorsun.'' Dedi sinirli bir şekilde gülerek. Karşıma geçmiş gözlerimin içine bakıyordu. ''Evlilik teklifimi reddederek çok güzel deniyorsun!'' sonlara doğru yine bağırmıştı. ''Reddetmedim!'' diye susturdum onu. ''Düşüneceğimin anlamı reddetmek değil Yiğit!'' ''Ya ne o zaman?'' ''Düşüneceğim demek! Ne bekliyordun? Daha bir hafta öncesine kadar Mardinli bir ağa olduğunu öğrendim. Benden bunu beş yıl boyunca sakladın.'' Sesim sonlara doğru fısıltı şeklinde çıkmıştı.