Linadilvin_Koc

Göğsümde  bir sızı hissediyordum ve bu sızıya eşlik eden göğsümden süzülen bir sıvı. Etrafıma kısa bir göz attım büyücü Ohannes tam karşımda duruyordu ve arkamda başka insanların varlığını da hissediyordum. At kişnemeleri gökyüzünü delecek kesinlikte yükseliyordu. Omzumun üstünden arkama baktım yine o siyah atlı şövalyeleri gördüm. Durmadan beni izliyorlarlardı ve ormanın tüm alanını kaplayacak kadar kalabalıktılar. Sessizlik yutmuştu bizi. Büyücü Ohannes, hiçbir şekilde hareket etmeden içinde bulunduğumuz durumu anlamaya çalışıyordu.
          	Göğsümün acısı durmadan sızlıyordu. Kesik kesik nefesler alıp veriyordum. Sessizliği bozan şövalyelerden biri siyah atı ile yanıma yaklaştı.
          	"Tanrı'nın kızı Mişa, seni almaya geldik."  
          	Atından inen şövalye ağır adımlarla yanıma yaklaştı. Belinde asılı duran kılıcından yorgun yüzümü rahatlıkla göre biliyordum. Bir hışımla beni kucağına alıp atın üstüne oturttu. Göğsümden sızan sıvı bedenimin bana ait olmadığını fısıldıyordu sanki ve bu fısıltılara eşlik eden atlı şövalyeler bir şeylerin ters gittiği yönünde konuşuyorlardı. Büyücü Ohannes'in sesini duyuyordum "O lanet Tanrı'nın kızı. Onu bana geri verin." Çığlıkla eşlik eden inleme sesi bir anda sustu. Yorgun göz kapaklarımı biraz daha aralayınca üstümdeki elbisemin bedenimden sızan sıvıdan kaybolduğunu fark ettim. Tıpkı bir kalemin mürekkebini andırıyordu. Bu kan değildi... Çok aptalca biliyorum; ama göğsümde açılan yaradan siyahın lanetiyle karışmış bir sıvı akıyordu ve tüm bedenimi emercesine sarıyordu.
          	
          	"Büyücü Ohannes'in işini bitirin." 
          	Duyduğum ses beni ata bindiren şövalyeye aitti. Yüzünü ayırt etmekte çok zorlansam da düşüncelerini rahatlıkla okuyabiliyordum. 
          	Üstünde bulunduğum at şaha kalktı. Hiç beklemediğim bir anda sırtımda dev kuşların kanatlarını andıran kanatlar çıkmaya başladığını gördüm. Gökyüzü ikiye bölündü. Kanatlarım isteğim dışında hareket edip gökyüzünün yarılmış boşluğuna uçtum. Bedenimde damlayan siyah sıvı bir yağmur gibi tüm evrene yağıyordu.

AsafYurdakul

Seni özledim , İçimdeki savaş hiç bitmedi. Gittiğim her yerde ,senden bir nefes bıraktım, Parmak izlerimiz birgün kavuşur birbirlerine . Ayak izime denk düşer ayak izin. Birgün ,sesinden en güzel şarkıyı dinlerim. Göğüs kafesimde yerin hep aynı.. Asaf Yurdakul

ttes16

شكرا عل متابعة

_ALi90

@ ttes16  Hi 
Reply

Linadilvin_Koc

@ _KalemimSosyete-  teşekkür ederim ☺️
Reply

Linadilvin_Koc

@ ttes16  tahank you ☺️❤️
Reply

Linadilvin_Koc

Göğsümde  bir sızı hissediyordum ve bu sızıya eşlik eden göğsümden süzülen bir sıvı. Etrafıma kısa bir göz attım büyücü Ohannes tam karşımda duruyordu ve arkamda başka insanların varlığını da hissediyordum. At kişnemeleri gökyüzünü delecek kesinlikte yükseliyordu. Omzumun üstünden arkama baktım yine o siyah atlı şövalyeleri gördüm. Durmadan beni izliyorlarlardı ve ormanın tüm alanını kaplayacak kadar kalabalıktılar. Sessizlik yutmuştu bizi. Büyücü Ohannes, hiçbir şekilde hareket etmeden içinde bulunduğumuz durumu anlamaya çalışıyordu.
          Göğsümün acısı durmadan sızlıyordu. Kesik kesik nefesler alıp veriyordum. Sessizliği bozan şövalyelerden biri siyah atı ile yanıma yaklaştı.
          "Tanrı'nın kızı Mişa, seni almaya geldik."  
          Atından inen şövalye ağır adımlarla yanıma yaklaştı. Belinde asılı duran kılıcından yorgun yüzümü rahatlıkla göre biliyordum. Bir hışımla beni kucağına alıp atın üstüne oturttu. Göğsümden sızan sıvı bedenimin bana ait olmadığını fısıldıyordu sanki ve bu fısıltılara eşlik eden atlı şövalyeler bir şeylerin ters gittiği yönünde konuşuyorlardı. Büyücü Ohannes'in sesini duyuyordum "O lanet Tanrı'nın kızı. Onu bana geri verin." Çığlıkla eşlik eden inleme sesi bir anda sustu. Yorgun göz kapaklarımı biraz daha aralayınca üstümdeki elbisemin bedenimden sızan sıvıdan kaybolduğunu fark ettim. Tıpkı bir kalemin mürekkebini andırıyordu. Bu kan değildi... Çok aptalca biliyorum; ama göğsümde açılan yaradan siyahın lanetiyle karışmış bir sıvı akıyordu ve tüm bedenimi emercesine sarıyordu.
          
          "Büyücü Ohannes'in işini bitirin." 
          Duyduğum ses beni ata bindiren şövalyeye aitti. Yüzünü ayırt etmekte çok zorlansam da düşüncelerini rahatlıkla okuyabiliyordum. 
          Üstünde bulunduğum at şaha kalktı. Hiç beklemediğim bir anda sırtımda dev kuşların kanatlarını andıran kanatlar çıkmaya başladığını gördüm. Gökyüzü ikiye bölündü. Kanatlarım isteğim dışında hareket edip gökyüzünün yarılmış boşluğuna uçtum. Bedenimde damlayan siyah sıvı bir yağmur gibi tüm evrene yağıyordu.

Linadilvin_Koc

Mürekkepten akan kan tüm bedenimi sarmıştı.
          "Tanrının kızı geldi"
          Çığlık sesleri gökyüzünün kapısını deliyordu. Küle dönüşen bedenler havaya karışıyordu.
          Bir evreni tek bir kalem yönetiyordu ve bu kalem tanrının kızı ile tek bir bedende birleşecekti...
          
          
          Mişa

Linadilvin_Koc

Tüm sırlar bir mürekkeple lanetlenmişti...
          Tanrı kızını ölü bir evrene teslim etmişti.
          Lentli kalemin son oyunu tanrının kızını bulacaktı...
          Hiçbir lanet sonsuza dek okyanusların derinliklerinde saklı kalmazdı.
          
          ♥️Gelecek bölümden bir kesit

Linadilvin_Koc

Bianca kenti karanlık bir mezara hapsolmuştu sanki. 
          Gökyüzünü delen müzik bir anda susmuş, etrafımızı saran insanlar yok olmuştu. Sessiz bir fırtınanın habercisi olan kara bulutlar iç karartıyordu. Ortamdaki sessizliği Leon'un acılı ve derinden gelen sesi bozdu.
          Gökyüzünün keskin kılıcından kan damlaları bir yağmur gibi üstümüze yağıyordu . Adruşan'ın eli belimde duruyor, hiçbir şekilde hareket etmeden gökyüzünden damlayan kanın geldiği yöne doğru bakıyordu. Karanlıkta yüzünü ayırt etmekte çok zorlansam da yüreğime bir şeylerin ters gittiğini söyleyen bir his fısıldıyordu. Leon'un acı dolu sesi karşısında Adruşan çok sakin duruyordu. 
          
          "Neler oluyor? Gitmemiz gerek. Leon'un başı dertte Adruşan." 
          
          Titreyen sesim bir boşlukta yankılıyor gibiydi.
          Söylediklerimi yok sayıyor, durmadan gökyüzünden damlayan kan damlalarını seyrediyordu.
          Belli belirsiz duyduğum sesler, zonklayan kafamın içinden mi geliyordu, yoksa etrafımda birileri mi konuşuyordu çözememiştim. 
          Adruşan kafasını hafifçe çevirdi ve göz göze geldik. Karanlıkta silueti belirsizdi ve sergilediği davranışlar çok tuhaftı. Etrafta koşuşturan birden fazla   beyaz kıyafetli insanları yarım yamalak da olsa görebilmiştim. 
          Sert ve agresif gözüken Adruşan elini belimden çekerek hızlıca beni geriye doğru itti. 
          
          "Ne yaptığını zannediyorsun Adruşan? Kendine gel." diye bağırdım hiddetlenerek.
          
          "Bu bir tuzak Mişa; kaç. Şu an karşında duran adam Adruşan değil büyücü Ohannes'tir." Leon'un sesi kesik kesik yükseliyor ve sesinin geldiği yönü bir türlü ayırt edemiyordum. Karşımda duran adam Adruşan değildi, büyücü Ohannes'ti. Bu gerçek, bir hançer gibi tüm doğruları paramparça etmişti. 
          
          "İntikam iyi birşey değildir. Asla içindeki hırsı silmeyecek.
          Asla gidenleri geri getirmeyecek. Eğer geri getireceğini bilsen yıllar önce seni buraya kendim getirirdim.
          Ama bunlara gerek duymadım. Münzevi, buraya ait olmayan insanların varlığını tanrıya haberdar eder. Sonu olmayan bir lanetin son damlasıydın Mişa." 
          
          
          Yeni bölüm geldi❤