Gece, Gün'ü bekler,
Ay, güneşi...
Bir fecr müjdesi diler yüreğim,
Bir huzur muştusu...
Karanlıklar aydınlığa çıkar,
Hüzünler sevince döner birgün!
Sofrada ekmek bölmenin hayali gibi derdimizi bölüşüyoruz,
Sahi ya hayali bile ne güzel, aynı sofrada olmak...
Gün gibi berrak günleri hayal ediyoruz beraberce, hani özgürlüğe koşan taşlar ve kuşlar gibi...
Bu sırada insanları duyuyorum;
Sanırsın insan değil bir bir şeytan fısıltısı!
Kalabalıklar boğuyor, maskeli balo bitmez!
Yeter! Yeter diye bağırmak geliyor hep içimden...
Gençleri görüyorum daha dünyaya dair fikri olmayan, gözleri açılmamış gençler...
Oturup iki bardak çay içerken, sohbet sohbeti açıyor,
Biri pür dikkat gibi bir diğer ise neden burdayım der gibi, bir diğerinin aklı tuttuğu takımda....
Savaş devam ediyor; fısıltıları kesip sesleniyorum:
"Bedenen burdasınız ama odağınız başka yerde, ruhunuz burda değil! Odağınıza neyi koyarsanız siz o olursunuz..."
Bu konu üzerine konuşmaya başlayıp, açıp okuyorum Filistin için yazdığım şiiri; Ruhum Benimle Değil!
Hem ruhumun nerde olduğunu anlatıyorum hem de manâsını açıyorum...
Tabi ya; kimisi kendini kaybeder kimisi ise kendini bulur ruhunun olduğu yerlerde...
Dedim ki; "dert herkeste olur ama derdin büyüğü başka, yani hakiki dert, tüm dertlerin üstünde bir dert, başkalarının derdiyle dertlenebilmek... İşte o zaman ruhunuz nerde olursa olsun, ayağınız yere sağlam basar!"
Evet ruhum benimle değil... Ancak ayaklarım yere basmakta, hayallerim ufukta Gün gibi ışıldamakta!
Ruhum bir sofranın etrafında, zeytin ve kekiğin kokusuyla sarılmış,
Mazlumların özgür olacağı günlerin hayalini, Gün ile bir ekmek gibi bölüşüyoruz...
Gün ve Gece; görünüşte iki zıt hakikatte ikiz, ikisi de bir....
Siyah