Zaman, bir mecrâ gibi akıp giderken, gönül her dem bir sabr-ı cemîl içinde beklemeyi tâlip eyler. Lâkin her bekleyiş, bir inkisâr saklar satır aralarında. Çünkü insan, bazen vuslata değil, sadece anılarda yaşattığı hayale tutunur.
Her sükût, bir feryâdnâme; her tebessüm, bir hicranın kisvesidir.
Ve kalp dediğin...
Ne kadar metin görünse de, en nihâyetinde bir kederhânedir.
Vefâ, artık na-mütenâhî bir emânet olmuşken;
Güven, en zayıf ihtimâl...
İnsan, ya unutmayı öğrenir;
Ya da hatırlarken susmayı.