kaburgamdacicekler

sanırım ben tüm bunların içinde en çok babam adına üzüleceğim. baba, kızın neden böyle. baba, kızın neden hiç iyi olamıyor. baba, neden kızın ışıkları kapattıktan sonra bambaşka birine dönüşüyor. baba. fırtına baş ucumda. üzgünüm.

kaburgamdacicekler

sanırım ben tüm bunların içinde en çok babam adına üzüleceğim. baba, kızın neden böyle. baba, kızın neden hiç iyi olamıyor. baba, neden kızın ışıkları kapattıktan sonra bambaşka birine dönüşüyor. baba. fırtına baş ucumda. üzgünüm.

kaburgamdacicekler

bak ben sanatla bu kadar dolmuşken taşmaya mecburum. bazılarımız böyledir. sen ruhlar sadece bu dünyaya ait sanıyorsun. baktığınla yetiniyorsun ama ben uçuyorum. zihnime yetişemiyorum. kendi içimde kayboluyorum. aynı şeylerden bahsediyorum ama yetmiyor. anlatmaya yetmiyor. bir şekilde insanlara göstermek istiyorum. bu bir ihtiyaç. bana verilen bu. ben dümdüz bir hayatla yetinemem. her şey siyah beyaz oluyor, midem bulanıyor. renkler çekilince korkuyorum. sadece para kazan, ye, iç, uyu arada bir de tatile git falan bunlar beni öldürür. ben yazmalıyım. belki film çekmeliyim. okumalıyım. insanları ve onların hikayelerini dinlemeliyim. ruhlarını görmeli, dokunmalı ve hissetmeliyim. o ahengi bulduğum her yerde biraz durup ruhumu diriltmeliyim. şarkılara vakit ayırmalıyım. onlar birer evren gibiler çünkü. hepsinde uzun uzun oyalanmalıyım. kendimi bu dünyaya bağlamaya çalışamam. ancak ilaçlarla uyum sağlarım. anlıyor musun? beni içerden dürtüp duran bir şey var. belki göğsümü yumruklayan. ben onunla tanışmak istiyorum.

kaburgamdacicekler

hayatımda aşka yer yok şükran. olsaydı bilirdim. olsaydı mutlaka bilirdim ama yok. hayatımda bana bile yer yok be şükran. fazlalığım kendi hayatımda. aşk diyorduk. doğru. içimde aşka dair bir heves ve arzu da kalmadı ki. kalp çarpan düşler kurmuyorum. hülyalı ilk gençlik mazide kaldı. benim bir kavgam var şükran. toyken kavgam aşktı herkes gibi. şimdi kendimle dövüşüyorum. derdim benimle şükran yanlış anlama nolur. insan bazen böyle olur diyorsun deme şükran. insan böyle olursa telafisi yoktur.

kaburgamdacicekler

öyle işte. nasılsın demiştin değil mi. yaşıyoruz yaşamaksa bu. kara göründü mü görünecek mi diye dört gözle ufka bakan bir tayfa değil artık kalbim, karaya çoktan vurmuş bir balina. kimseler onu bulmasın diye dualarla. yaşamak buysa. neyse. çakmağın var mı? sigaran? önce sigara mı sorulur, yapma. ateş varsa kül edecek bir şey muhakkak bulunur. dur gülme şükran. sen gülünce. 
Reply

kaburgamdacicekler

konuşuyorum öyle işte aldırma şükran. boğulmadan hemen önceki nefes bu başımı su üstünde tutmaya da çalışmıyorum içgüdüsel bir refleks de adına adı her neyse. ilenme bilenme öfkelenme kimseye hele ki kendine. kimse kimseyi bu hale getiremez. vaziyetim benim eserim şükran. birine parmak sallayacaksan yumruk savuracaksan o benim. gülme şükran. sen gülünce. 
Reply

kaburgamdacicekler

benim içimde çapalarla tırpanlarla meșalelerle boğazıma yürüyen öfkeli bir kalabalık var. ne istiyorlar bu öfke neye ne çıkar şükran. sen bana bakma, ben ne dediğimi biliyorum. yine de sen bana bakma şükran. senin yüzünde dün doğmuş süt kokulu bir çocuk var. o çocuk ağlasın istemem her şeye rağmen. 
Reply

kaburgamdacicekler

bir şarkıyı en orta yerinden. hatta bir şarkının en orta yerinden. birbirimize yırtık yırtık bakmayı özlediğimi fark edince kulaklarım çınlamaya başladı ya da kulaklarım çınladıkça ben seni çok. öyle, dik dik bakma derdin sen bazı zamanlar ve ben gözlerimi senin orta yerine diktiğimi saklamak için ne yapacağımı bilemeden. çocukluğuma döndüğümden bahsederken belki de konu buydu. sakin çiçeğim, sakin olmalıyız. diyorum ki en orta yerinden. dik dik. ve dikişler çok sonra patladı. bak işte tam burada cümlelerin boğazını sıkmalıyım. beni affet. buradan aşağıya atlıyor birkaç kelime. kalabalığa karışıp cümle olacak. topluma girip paragraf olacak. büyüyecek ve kitap olacak. olacak da şairine otuz yıl yalnızlık tattıracak.

kaburgamdacicekler

ben sana bir uğultunun tam kalbinden çiçeğim-
Reply

kaburgamdacicekler

büyüdükçe ve arzın duvarları genişledikçe renklenecek dünya, böyle öğreneceğiz. bu cümleyi dokuz kere okudum ve arkasına saklanmayı çok istedim. çünkü bazı cümleler uzun yıllar ile aynı boyda. bazı kelimeler haftalar sürüyor ve sen gülümseyince bazı dünya saatleri kalp krizi geçiriyor ama konumuz bu değil. özlemeyi bir eylem ile kanıtlamam gerekseydi oturur çocuk gibi ağlardım. bir trenin kalkış anına kadar da hangi vagona bineceğimi bilemem ve bu korku, bana uzun ağlama ayinleri bırakıyor. yeni sokaklar gördükçe evimi daha çok özlüyorum ve her yanında uyandığım insan beni bir nebze daha ürkütüyor. bir şeyleri ben işte tam da bu yüzden en başından almak istiyorum ama bu da. işte bu da olan biten gibi. bunun cevabını hepimiz biliyoruz. bu yüzden bir şarkının en orta yerinden ve en baştan çiçeğim. çünkü dünya her sabah yaşlanıyor ve her sabah biraz daha artıyor çınlama. bu çınlama seni bana çok. bu çınlama beni sana çok. biliyorsun işte.
Reply

kaburgamdacicekler

ben sana bir hayatın en başından çocuğum-
Reply

kaburgamdacicekler

babama bu hayatta yalnızca senin mi kızın var diye bağırıp sinir krizi geçirdiğim günü düşünüyorum. bir senin mi kızın mı var, herkes bana mı bayılıyor sanıyorsun, insanlar beni öldürmek için beni kaçırmak için bana zarar vermek için sıraya mı girdiler sen şizofren misin diye mırıldandığım on dört yaşımı düşünüyorum. öyleymiş. haklıymış. ben dünyadaki tek kızmışım. sen dünyadaki tek kızmışsın. herkes ama herkes bizi öldürebilirmiş. herkes bize zarar vermek için gerçekten sıraya girmiş. hatta sıraya koymuşlar bizi. kuzenlerimiz koymuş, arkadaşlarımız koymuş, sevgililerimiz, eşlerimiz, bir yerde bazılarımızın babası, sokaktan geçen herhangi birisi, herkes bizi sıraya koymuş. tek tek gidiyoruz. ne zaman sıramız gelir bilmiyoruz.

kaburgamdacicekler

ben çok küçüklükten beridir ki ölüm düşüncesiyle büyüdüm. her an her saniye ölebiliriz diyerek, bunu çok ufaktan öğrenerek yani anlıyorsunuz. ama bu şekilde değil. kesilerek değil, yakılarak değil, gömülerek değil, bi gitar kutusuna, bi varile, boğazımdan kan fışkırarak değil. öyle uyurken mesela, uyku ile uyanıklık arasındaki o ince çizgide, belki uyanamam diye uslu bir huzursuzlukla büyüdüm. sonra ölmekten korkmamaya başladım çünkü kaçışı yoktu. basitti. ben ölmek istiyorum şimdi, ölebilmek istiyorum. çünkü biz artık ölmüyoruz çünkü bunların hiçbirisi ölmek değil bugün. safkan katledilmek. huzurla ölmeyi bile bize layık görmüyorlar. yaşamayı reva görmedikleri bu çağda artık bize huzurla ölmeyi bile hak görmüyorlar.  bizim boynumuzu kırıyorlar. bacaklarımızı kırıp üzerimize eğiliyorlar. orospu belliyorlar bizi. hiçbir şeyi hak etmediklerini düşündükleri kadınlara her şeyi hak sayıyorlar. sonra bizi sekize katlayıp bir şeylerin içine sokuyorlar oysa kağıt bile ancak yediye katlanırdı. hayvan bile hayvana bunu yapmazdı. düşman düşmana böyle kıymazdı. burada böylece duracağız, biraz konuşacağız, adalet diye bağıracağız ağzımızda bir erkek elinin beş parmak iziyle, sonra her adım attığımızda, her âşık olduğumuzda, her taksiye bindiğimizde, insanların yüzüne acaba bizi öldürür mü diye sikik bi şüpheyle bakacağız. ama ne acı, benim artık şüphem kalmadı.
Reply

kaburgamdacicekler

bir iç çekişlerin vardı senin karanlıkların ardından topladığımız, bir sevişlerin vardı, bir gülüşlerin vardı. az güler, tam güler, gülüşünle bakışlarınla doyururdun karnımı. tok hissederdi insan sen dokunduğunda. duvarlar çatırdardı, ev başımıza yıkılıyormuş gibi hissederdik. aynı gökyüzüne bakma çabasıyla seni beklerdim sabahlara kadar. aydınlansın diye şu geceler, birkaç mumu gölgeni aramak için kullanmak bu şehirde yetersiz gelirdi bana. bir gece saçların vardı koklayamadığım, bir sen vardın işte kırılgan, dokunmaya kıyamadığım. herhalde yanımda olsan, öylece bakıp kalacağım. bir penceren vardı günün oradan doğup sonra odanın dört duvarından defalarca kez battığı, ve sayısız çiçeklerin vardı büyüttüğün. odanın penceresi, benim şehrimi göremez diye üzülürdüm. çiçeklerini senden uzakta suladım. çok uzaklar geldi seninle beraber. çok yakınlar doldu taştı kalbime, sevdanın hediyesi demek az kalırdı. bir soruların vardı, sonrasında bilmelerin. benim cevaplarım vardı, sana açıklayamadığım gizli kapaklı sözlerin ardında. dudakların vardı, kıvrımlarını uzun uzun izlediğim. gözlerin vardı, baktıkça yüksekten düştüğüm, ancak kirpiklerine takılıp tökezlediğim. bir de nefes alış verişlerin vardı, seninle hayat bulurdum. ellerin vardı, yoklar işte şimdi. yürüdün gittin ya, yolların vardı senin bitmek bilmeyen. gecelerimiz vardı, asla beraber geçiremedik. ''buradayım.'' dedin, burada olmaların vardı sesin bile yokken daha. işte sonra sesin geldi devamında, gülüşlerin geldi. ıslıkların vardı boş sokakları dolduran, her yürüdüğümde senden iz aradığım caddeler vardı ve dükkanlar, kitapçılar. çiçekçiler vardı hiç çiçeklerini almadığım -senin olmayışların yüzünden-. senelerim vardı sana ayırdığım, günlerim vardı çaldığın. seni çokça sevdim, bir iç çekişlerim vardı. ve sana olan rüzgarlarım.