Koca çınarın köklerinde saçları çiçek açmış, annen baban duymasın diye fısıldıyorlar. Kaç karattı gözlerin, ırak karaları öyle delip geçen bir parıltı kaç karattı bilmem. İnmediğin salıncağının ipleri boynuna iz bırakmış senin, masal niyetine anlatsalar yine inanmam. Yanına geldim geleli çimenlere ağır ağır basarak çınar ağacının etrafını yüreğimdeki kanama ile dönüp dururum. Kan kırmızısı bir rüya, görsen boğazımda senin yumrundan hallice bir ağırlık bu rüya. Seni konuşuyorlar ya, gece gündüz ben seni kendime yasak ediyorum tekrar ve tekrar tekrar ama onlar susmuyorlar, konuşuyorlar. Çınar bile güzelliğinin ağırlığında sarkıtıyor dallarını toprağa, doğuma, ölüme. Güneş tersine doğuyor her gün, bir ben görüyorum sanki, güneş her gün tenini arıyor. Haksızlık ediyorlar sana yüreğin hiç varolmamış sanki, aklın hiç kırmamış sanki zincirlerini, mevzu bahis açık kalan gözlerin oluyor, gözlerin nereye kör nereyi görüyor bilmiyorlar. Adın sanın yok, taş değirmendi evi bir buğday kadar yoktu zaten canı diyorlar. Kör dilsiz, bitap ancak yetiyor gücüm bir ayna tutmaya, göğün resmi aynı sen. Sen kokuyor toprak, sen kadar sessiz esen rüzgarlar, sen kadar güzel şu gök. Ben dahil şimdi herkes siyah kumaşlar kapamış bedenine, ruhsuz ve cahil vaziyette koca çınarın gölgesinde adını seslen diye bekliyor.