yalancisevgilim

Acılar beni daha iyi bir insan yapmadı. Bana hiçbir şeyi çantada keklik saymamayı öğretmedi ve birine aşık olmaya korkmaktan başka bir şey vermedi. Ben, arızalı bir insan olmak için fazlasıyla gencim ve zamanda geriye gidip kendime, çocukluğumu geri verebilecek olsaydım bunu yapardım.

yalancisevgilim

Acılar beni daha iyi bir insan yapmadı. Bana hiçbir şeyi çantada keklik saymamayı öğretmedi ve birine aşık olmaya korkmaktan başka bir şey vermedi. Ben, arızalı bir insan olmak için fazlasıyla gencim ve zamanda geriye gidip kendime, çocukluğumu geri verebilecek olsaydım bunu yapardım.

yalancisevgilim

Akıl hastanesinin bahçesinde sigara içiyordum. Merakımdan sanırım, bir şekilde orada buldum kendimi. Kendi halinde, oldukça normal davranan, yüz çizgilerinden kırklarında olduğunu düşündüğüm bir adamla göz göze geldik. Ben bir kaç kafamı çevirsem de, o gözlerini üzerimden hiç çekmedi. Kıyafetlerinden anladığım kadarıyla misafirdi orada, hasta demeye dilim varmıyor şimdi. Önce biraz çekindim, sonra cesaretimi toplayıp küçük adımlarla yaklaştım yanına. 'Sigara versene' dedi hemen. Sigarayı uzatırken 'neden buradasınız?' demiş bulundum. Sigarasını yaktı, tekrar gözlerini dikti üzerime. Kırpmıyordu bile, ürkmedim desem yalan olur. 'İyi günler' dileyerek uzaklaşmaya karar verdim. 'Belki de yanlış bir soru sormuşumdur. Belki canını sıkmışımdır ya da ne bileyim adam deli işte!' diye geçirdim içimden. 'Sen neden burada değilsin?' diye bağırdı arkamdan. Öyle bir bağırdı ki, arkamı dönmeye korktum. Cinnetle bağırır gibi... Döndüm yüzümü, olduğum yerde, yaklaşmadan baktım yüzüne. Bu sefer sesini daha da yükselterek, tekrarladı; 'Sen neden burada değilsin? Onca sahtekarın, onca vicdansızın, onca ihanetin içinde durabilmeyi nasıl başarıyorsun ? Çocukların vurulduğu, çiçeklerin koparıldığı, sevgilerin harcandığı, umudun tükendiği, renksiz, yapay bir dünya var dışarıda. Uyuşmadan uyum sağlayamadığım, gürültüsünden uyuyamadığım. Kirli, kibirli, kaba bir dünya var. Çıkarları uğruna seni çakıyla son model bir arabayı çizer gibi çizecek binlerce insan var. Kanını emecek bir sürü vampir. Sana kullanılıp, köşeye atılmış pis bir mendil gibi hissetirecek bir sürü katil. Sen neden burada değilsin?'

tarumargeceler

Nasıl tutayım ki ruhumu, değmesin diye seninkine? Nasıl tutup da kaldırayım onu senin üzerinden başka şeylere? Ah, karanlığın ortasında yitik bir şeylerin içine koyayım isterdim ruhumu, yabancı, sessiz bir yere, senin derinliklerin titreşirken titreşmeyen. Lakin her şey, bize dokunan, sana ve bana, ikimizi birden alıyor, iki telden tek ses çıkaran yayın çekişi gibi. Hangi enstrümanın teliyiz? Hangi kemancı tutuyor elinde bizi? Ah, güzel şarkı.

yalancisevgilim

Tam her şey yoluna girdi derken, bir bakıyorum yolda bile değilmişim. Üstelik, hiçbir zaman tamam edememişim hiçbir şeyi. Yorulmuşum, adım atacak mecalim kalmamış. Yoldayım ama yanlış istikamette. Sahiden iyi gidiyor diye düşündüğüm her şeyi, ellerimle ziyan etmişim. Ömrümü de.
          
          Suçlu arıyorum, sebep arıyorum yok. Bana benden daha büyük düşman hiç olmamış. Tutunduğumu zannettiğim her dal, emaneten bana tutunmuş. Sarıldığım her el, sırtımda dermansız bir yara ile beni benimle bırakmış. Herkes gitmiş, ben kalmışım.
          
          Yutkunamıyorum. Biri benden, alsın beni.

yalancisevgilim

Yalnızlık, insana çok şey öğretirmiş. Ama sen gitme, ben cahil kalayım. Yalnızlık insana değerini öğretirmiş, ama sen gel, ben değersiz olayım. Kalabalıklar arasında yalnız kalmakmış asıl yalnızlık. Kimseye derdini anlatamamak, en çok güldüğün yerde ağlamak istemekmiş. İnsan yalnızken daha çok düşünürmüş, ama sen yanımda ol, ben düşünmeden yaşayayım.

potansiyelziyani

bir sonbahar yağmuru gibi içim ağlardı, fakat bir şeyler beni yaşamaya bağlardı. ben bugün yaşıyorsam sanma ki hayat tatlı, yalnız sana borçluyum bugün dünyada varsam: seni her andığımda gözlerim yaş dolmuştur. yok olmak isteğiyle kalbim attığı zaman, bana: yaşa, der gibi gülen senin yüzündü. dizlerim bir batakta yorgun yattığı zaman bacaklarıma kuvvet veren senin hızındı. yaşaran gözlerimde, güneş battığı zaman sıcak bir yuva gibi tüten senin dizindi. sen aklıma gelince her şey gülümserdi. ağaçlar sarkı söyler, rüzgar tatlı eserdi. aradığım yerlerde benzeyiş buldum sende.

yalancisevgilim

Koca çınarın köklerinde saçları çiçek açmış, annen baban duymasın diye fısıldıyorlar. Kaç karattı gözlerin, ırak karaları öyle delip geçen bir parıltı kaç karattı bilmem. İnmediğin salıncağının ipleri boynuna iz bırakmış senin, masal niyetine anlatsalar yine inanmam. Yanına geldim geleli çimenlere ağır ağır basarak çınar ağacının etrafını yüreğimdeki kanama ile dönüp dururum. Kan kırmızısı bir rüya, görsen boğazımda senin yumrundan hallice bir ağırlık bu rüya. Seni konuşuyorlar ya, gece gündüz ben seni kendime yasak ediyorum tekrar ve tekrar tekrar ama onlar susmuyorlar, konuşuyorlar. Çınar bile güzelliğinin ağırlığında sarkıtıyor dallarını toprağa, doğuma, ölüme. Güneş tersine doğuyor her gün, bir ben görüyorum sanki, güneş her gün tenini arıyor. Haksızlık ediyorlar sana yüreğin hiç varolmamış sanki, aklın hiç kırmamış sanki zincirlerini, mevzu bahis açık kalan gözlerin oluyor, gözlerin nereye kör nereyi görüyor bilmiyorlar. Adın sanın yok, taş değirmendi evi bir buğday kadar yoktu zaten canı diyorlar. Kör dilsiz, bitap ancak yetiyor gücüm bir ayna tutmaya, göğün resmi aynı sen. Sen kokuyor toprak, sen kadar sessiz esen rüzgarlar, sen kadar güzel şu gök. Ben dahil şimdi herkes siyah kumaşlar kapamış bedenine, ruhsuz ve cahil vaziyette koca çınarın gölgesinde adını seslen diye bekliyor.

yalancisevgilim

Sana, bu içimdeki boşluğu ve hissizliğimi nasıl anlatırım bilmiyorum. Bir kuş sahiplenip onu her şeyim yapmak, yaşamımı bile ona bağlamak istiyorum. Sonra avuçlarımda ölmesini, süründürecek kadar acısını çekmek istiyorum. Öyle özledim hissetmeyi, öyle özledim kendimi.