zwei

2.3K 129 64
                                    

belki de çıkardığımız yangının içinde kül olma düşüncesinden korkmuyorumdur •

Ayaklarım yemekhanenin bir sağı ve bir solunda dolaşırken endişe içindeydim. Kalbim sanki ağzımda atıyor, onu göremediğim her saniye biraz daha ölüyor gibi hissediyordum.

"Siktir," diye mırıldandım kendi kendime. "Nereye saklandın seni lanet herif?" Her zaman oturduğu masası arkadaşları tarafından çevrelenmişken yüzüme tatlı olduğunu umduğum bir gülümseme yerleştirip, ellerimi önümde birleştirdim. "Merhaba." Sesimi duyduklarında aralarındaki muhabbeti hemen bir kenara iteklemiş ve tüm dikkatini bana vermişlerdi. "Jaehyun...nerede? Kendisine hiçbir şekilde ulaşamadım ve okulda da göremedim, yani sizin haberiniz..." Hepsi şaşkınca bana bakıyorken dudaklarımı dişledim.

Daha önce onunla merhabalaştığımı bile görmediklerini düşünürsem, bu şüphe dolu gözlerin üzerimde bir cevap aramaya hakkı var gibi görünüyordu.

"Siz neden onu merak ettiğimi düşünüyorsunuz, haklı olarak..." Yutkundum ve boynumu kaşıdım. Aklıma gelen ilk kelimeler dilimin ucundan kaçtığında, umduğum tek şey saçma olmamalarıydı. "İngilizce dersi için bana yardımcı olacağını söylemişti ama şimdi, söylediğim gibi; ortalıkta görünmediği için beni ektiğini düşündüm."

Hala bana bir cevap vermek yerine öylece durmaya devam ettiklerinde işlerin gittikçe garip bir hale geldiğini anlamış ve uzaklaşmak için hamle yapmaya koyulmuştum ki, kırmızı saçlı çocuğun sesi kulaklarıma dolmuş; durmamı sağlamıştı. "Bahçede Yujin ile konuşuyor." Duyduğum isimle birlikte omuzlarım istemsizce dikleştiğinde çabucak gülümsedim. "Ah," diye fısıldadım. "Tabi...nasıl düşünemedim?"

Saçlarımı karıştırdıktan hemen sonra onlara el salladım. "Bilgilendirme için teşekkürler, Taeyong. Görüşmek üzere." Başıyla verdiği selamı gördüm ancak karşılığında ona hiçbir şey veremedim çünkü aklımda dönüp dolaşan tilkiler bir seçim yapmamı istiyordu.

Onları yalnız mı bırakacaksın yoksa onları kendinle  mi sınayacaksın?

Adımlarımın beni götürdüğü yer, bir cevaptı.

Tek omuzunu okulun duvarına yaslamış ve önündeki kız hariç hiçbir şey görmeyen Jung Jaehyun tüm sinirimi hoplattığında, bunu başarabilmiş olması ilgilenmem gereken tek kısımdı. Altını eşelemeyi sonraya erteledim. "Hey!" İkisi de anında bana döndüğünde yavaşça yanlarına ilerledim, ikisi karşı karşıyayken ben çaprazlarında duruyordum.

"Üzgünüm, bölüyorum ve muhtemelen bu yüzden bana kızıyorsunuz ancak Jaehyun," Alt  dudağımı ıslattığımda oraya kayan bakışlarını hemen tekrar gözlerime götürdü ve tek kaşını kaldırdı. "Bana ders için yardımcı olabileceğini söylemiştin, şimdi eve gidiyordum. Gelebilir misin?" Yujin'in sorgulayan tavrı umurumda bile değildi, gerçekten bir saniye olsun düşünmemiştim.

"Yarın sınavım var ve kalmak istemiyorum." Son kozumu oynadığımda aslında onu hangi ders için, nereye çağırdığımın farkında olduğundan emindim. Sadece zoru istiyordu ancak unuttuğu bir şey vardı, ben zor değildim; ben zor durumları imkansız hale getirendim. Benimle başa çıkabileceğine inanması, kendi ayağına sıkması demekti.

Yanındaki kızla sonra konuşacağına dair sözleşmesinin ardından eşyalarını alıp benimle otoparkta buluşacağını söyledi. Arabasının önünde onu beklerken ellerimi ceplerime sokmuştum. "Hızlısın." Anahtarların sesini duyduğumda ben gülmüştüm, o ise tepkisiz kalmıştı. "Bunu neden yaptığını biliyorum, Young. Yani sadece işimize bakalım." Emniyet kemerimi takarken onu onaylamıştım ama bu dediğine sadık kalmayacağımı biliyordu.

"Yakışıyorsunuz." Sesimi duyduğu an direksiyonu kavrayan parmakları daha da sıkılaşmıştı. "Ona ne zaman teklif edeceksin?" Derin bir nefes aldı. "Ona teklif falan etmeyeceğim." Kıkırdadım. "Yujin'den uzak kalma düşüncesiyle savaşabilir misin?"

Sessiz kaldığında, üzerine gitmeye devam ettim. "Biliyor musun, şu an istediğim şey konuşmak değil ama senin dikkatini dağıtırsam sonumuz tabutta olur diye korkuyorum." Üzerini inceledim. "Bence ondan kurtulmalıyım." Nefeslerinin sıklaştığını görmek işaret parmağımı ısırmamı sağladığında bacaklarımı kendime çekmiş, koltukta resmen bağdaş kurmuştum.

"Beni Yujin olarak hayal etmene de kızmam ancak onunla kıyaslanabileceğimi düşünmüyorum, eminim o şu an yaptığımı yapamazdı." Arabanın kenara çekilişini duyduğumda bana dönmüş ve emniyet kemerini çıkarmıştı. "Buraya gel. Şimdi." Onu onaylamamak gibi bir şeyi zaten düşünmüyorken, bu kadar istekli ve dayanıksız oluşu hoşuma gitmişti.

Kucağına çıktığımda ise ellerim omuzlarına, oradan da saçlarına yol almıştı. Yumuşacıktı. "Ne kadar ileriye gidebilirim? Dışarıdan birisinin görmeyeceğine emin miyiz, arabanda pre-" "Camlar filmle kapalı, Young. Şimdi sadece hareket et." İç çektikten hemen sonra alnına düşmüş birkaç kıvırcık tutamı ittirdim ve dudaklarını öptüm.

Bu bizim, ilk öpücüğümüzdü. Biz demek şimdilik yanlış değildi çünkü ateşe yürüyen iki deliydik. O ben, ben o'ydum.

"Oynama," Tek elim karnında dolaşırken güldüm. "Oynama, lütfen." Sesini tüm hücrelerimde hissettiğimde onu süründürmek yerine, birlikte bir savaşa girmeyi ve o savaşta kimin kazanan olacağını görmeyi seçmiştim.

Çünkü saatler sonra evime geldiğimde, arabadan inmeden önce bana bakan o küçük gözler bu soruyu ve cevabını merak ediyor gibiydi.

dream of you :: jung jaehyun Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin