Herkese tekrar merhaba, gösterdiğiniz ilgi için minnettarım. O kadar çok mesaj ve yorum geldi ki yeni bölüm için... Dayanamadım hemen yazdım. Çok tatlı bir bölüm oldu. Bence ilerde çok büyük bir aile olacağız, hissediyorum. Ve umarım hayat bir gün hepimizi bir araya getirir <3 Kitabımızı arkadaşlarınıza önermeyi unutmayın :)
NOT: Karakter tanıtımını kaldırmak zorunda kaldım. Çünkü yayınladığım günden beri büyük bir soru işareti vardı kafamda ve sizden de bu yönde bir geri dönüş alınca kaldırdım. İçim rahatlamış oldu en azından :3
Eşyalarımı çantama yerleştirdim. Sıramdan ayrılıp kızın yanına gittim, sınıftan çıkınca arkasından yürüdüm. Son kez koridorları, merdivenleri, sınıfları inceledim. Her bir adımım o kadar tanıdık ve yaşanmış geliyordu ki sorsalar doğduğumdan beri buradayım derdim. Benim için duygu dolu beş dakikanın ardından kendimi müdürün odasının önünde buldum. Kız yanımdan ayrılınca kapıyı çalmadan içeri girdim. Müdür kafasını kaldırınca ona öldürecek gibi bir bakış attım.
"Hadi bakalım, gidiyorsun." dedi gülümseyerek. Bir de gülüyor ya! Elimde olsa yüzünü dağıtırdım ama her şey isteyince olmuyor maalesef.
"Öğretmenlerinle konuştum. Dikkat dağınıklığı yaşıyormuşsun. Bu yüzden bir ortam değişikliği iyi gelir diye düşündüm, sınıfını değiştiriyorum." Müdürün ağzından her türlü cümlenin çıkmasını beklerdim ama bu, aklımın ucundan bile geçmemişti. Çatık kaşlarla yüzüne baktığımda ayağa kalktı. Tam o an odanın kapısı açıldı. Arkamı yavaşça döndüğümde karşımda beni ilk gün karşılayan kadını gördüm.
"Her şey hazır Anıl Bey." dedi kadın.
"Gidebilirsiniz."
Kadın kolunu omzuma koyunca ister istemez onunla yürümeye başladım. Çantam omzumda, saçlarım dağılmış bir şekilde yürüyordum. Şaşkınlık içinde geçirdiğim birkaç dakikanın sonunda yanımdaki kadın bir sınıfın önünde durdu ve kapıyı kibarca tıklattı. Berk'in sınıfı... Yüzünü bana çevirince ona baktım.
"Hayırlı olsun canım." dedi ve beni kapının önünde yalnız bırakıp gitti. Kapıyı açamadım, hiçbir şey yapamadım. Kapı içeriden, hoca tarafından açılınca omuzlarımı dikleştirdim.
"Gel bakalım kızım."
İçeriye tereddütle birkaç adım attığımda nefesimin kesildiğini hissettim. Gözlerim sınıfta dolaştı, ilk olarak bana heyecanla el sallayan Neşve'yi gördüm. Gözlerim nedensizce birini daha aradı o an. Sol tarafta, en arkada oturan birini. Kafasını önüne eğmiş kağıda bir şeyler karalayan birini. Berk Soylu'yu. Sınıfta fısıldaşmalar başlamıştı bile.
"Çocuklar yeni arkadaşınız Eylül." dedi edebiyat hocası koluma dokunarak. Herkes bana bakıyordu, bir kişi hariç. Berk hiç kafasını kaldırmamıştı, umursamamıştı beni. Kendimi tanıtmam gerekiyordu. Boğazımı temizleyerek konuşmaya başladım.
"Ben Eylül Kara. 18 yaşındayım. Müzik dinlemeyi severim, sıradan biriyim." dedim umursamazca.
"Hocam Megan Fox sandım, yemin ederim." dedi ön sıradaki çocuk saçma bir heyecanla.
Karşıdan gelen hareketlenmeyle birlikte bakışlarımı o yöne çevirdim. Umursamaz beyefendimiz kafasını kaldırmış doğruca ön sıradaki çocuğa bakıyordu. Kaybetmeye hazırlan Berk Soylu. Benden çekeceğin var.
"Kızım sen istediğin bir yere otur. Derse başlayacağız."
Hocanın emriyle birlikte Neşve'ye baktım. Yanında örgülü, siyah saçlı bir kız oturuyordu. Yanı boş olan yalnızca iki kişi vardı. Berk ve en önde oturan çocuk. Düşünmeme bile gerek yoktu. Çantamı sıranın yanına koyup en önde oturan garip çocuğun yanına oturdum. Bu bir savaşın başlangıcı Berk Soylu. Mağlubiyeti şimdiden benimse.
"Oturdum ama bir mahsuru yoktur umarım," dedim tüm kibarlık sınırlarımı zorlayarak.
"Megan Fox'la oturmak mı? Var bir hayalimiz." dedi sırıtarak, "Arda." dedi ve elini sıkmam için bana uzattı. Elini sıktım. Daha önce kimse beni Megan Fox'a benzetmemişti. Kim olduğunu, nasıl göründüğünü bile bilmiyordum.
"Gözlerin yakından daha iyiymiş."
"Teşekkürler ama o kadar da güzel değiller."
"Güzel değiller zaten." dedi gözlerime hayranlıkla bakarak, "Muhteşemler."
Hayatımda kimse bana iltifat da etmemişti, güzel bir duyguymuş. Ne diyebileceğimi bilmediğim için gülümseyip önüme döndüm. Berk'in yüz ifadesini deli gibi merak ediyordum. Hatta imkanım olsa arkamı dönüp ona dil çıkarırdım. Ders edebiyat olduğu için keyifle arkama yaslandım. Hoca akıllı tahtaya bir şey yansıtınca dikkatimi toparlayarak ekrana baktım.
Aşk ve Nefret yazıyordu başlıkta. Bu bir şiirdi.
"Eylül sen başla okumaya."Kulaklarıma dolan edebiyat hocasının sesiyle gözlerimi kıstım. Dudaklarımı aralayıp şiiri okumaya başladım.
"Nasıl olabilir bu ikisi yan yana, aşk ve nefret,
Karışmışlar birbirine, severken nefret etmek,
Aşkı bitirebilir mi, kızgınlıkları gurura eklemek,
Aşk ve nefreti, gurur sessizliğinde beslemek."
Şiiri bu kısmına kadar okuyup derin bir nefes aldım. Tam başlayacaktım ki arkadan bir ses geldi. Bütün kafalar o yöne çevrilirken akıllı tahtaya bakakaldım.
"Önce sevgiyle sonra nefretle tanışma birlikteliği," dedi Berk çok tok ve etkileyici bir ses tonuyla. Ben olayın şokuyla hâla önüme bakıyordum. O sırada arkamdan gelen aynı mükemmel ses tekrar konuşmaya başladı.
"Hangisi fazla hangisi az, zamanların sürüklediği,
Nasıl da zor bir çelişkidir bu kolayca bilinmediği,
Nefretin sabrı beslediği, aşkın ise sabrı çözdüğü."
Bittiğinde sınıftaki tüm kızlar hayran bakışlarla Berk'e bakıyordu. Onlara gözlerimi devirip kafamı arkaya çevirdim. Gözlerim Berk'in gözleriyle buluştuğunda ona öfkeli bir bakış attım. O her zamanki gibi duygusuz bir şekilde bana bakıyordu. Gözlerine öfkeden başka hiçbir duygu yüklemiyordu. Duygusuz. Berk Soylu ve sıradan bir odunun arasında hiçbir fark yok kızlar, inanın bana.
Sözümü bölmesinin verdiği öfkeyle bakışlarımı akıllı tahtaya çevirip hırsla okumaya başladım.
"Aşk ve nefret bir arada, yanyana, içiçe yürüyor,
Sevgi çeker, nefret iterken, bir aşk daha bitiyor,
Anlarda nefret, zamanlarda sevgi doğup, ölüyor,
Kalabalıklarda nefret, yalnızlıklarda aşk büyüyor."
Şiiri bitirip sinirle yerime oturdum. Bu çocuk benim ayarlarımı bozuyordu. O etrafımdayken hiçbir duyguyu tadında yaşayamıyordum. Özellikle de öfke duygusunu. Bana gerçekten kafayı yedirtecekti.
"Teşekkürler çocuklar." dedi edebiyat hocası önlüğünü düzeltirken.
İkimizin aynı cümlede geçmesi bile sinirimi bozuyordu. Şeytan diyor ki git yüzüne sağlam bir tokat at, bir de yüzüne tükür gel!
"Çocuklar aslında bu şiir için bir video ödevi hazırlamanızı isteyecektim ama bence Berk ve Eylül çok iyi bir iş çıkardı. Yani demem o ki çocuklar ben aranızdan iki kişi seçecektim. Ama siz birbirinizi çoktan bulmuşsunuz. Bugün bir video ödevi hazırlayıp, yarın sunmanızı istiyorum. Bol şans."
Lütfen bir şaka olsun! Yüzüne fener tutulmuş bir tavşan gibi gözüktüğüme o kadar emindim ki... Berk Soylu ile okuldan sonra ödev yapmak mı? Gördüğünüz bütün kabusları unutun. En kötüsü bu çünkü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN BİNBİR TONU
RomanceEylül gözlerini karanlık bir dünyaya açmıştı bir kere. Kılıcı kırılmış bir şövalyeydi o. En korkusuzu, en acı çekeni öylece duruyordu savaşın ortasında her an bir bomba patlar, bir tetik çekilir diye. Ölmekten korkmuyordu, verdiği sözü tutabilmek iç...