Albay Cevdet, üniformasının yakasını gevşetme ihtiyacı ile başparmağını üçüncü defa boynuna doğru götürdüğünde yanı başında duran Tevfik'in ona doğru uzattığını bardağı gördü. Bir an için ikilime düşmüştü Cevdet zira gecenin başından beri muhakemesini etkileme kapasitesi olan her şeyden itinayla kaçmayı başarmıştı. Mavi gözleri dikkatle salonu tararken bir an bile dikkatinin dağılmasına müsaade etmiyordu. Çünkü neden burada olması gerektiğini anlıyordu. Ayrıca ona söylenen sözlerin gerisinde bir sürü gizli düşünce olduğundan adı kadar emindi. Bilinmezlik ve gizem karabasan gibi çökmüştü ruh halinin üzerine. Bu yüzden sürekli birileri boğazını sıkıyormuş gibi hissediyor ve ütüsünü bozmamaya gayret ettiği üniformasının yakasını gevşetmek için de ikide bir de girişimde bulunuyordu.
Yakalarını bir arada tutan düğmeye elleyemeyeceği için, içindeki savaşa son verdi ve Tevfik'in uzattığı bardağa yöneltti parmaklarını. Kristal kadehin ince sapını kavrar kavramaz da içindeki sıvıyı bir anda kafasına dikti. Tetikte durmaya çalışsa da biraz daha oklava yutmuş gibi davranırsa şüphe çekmesi kaçınılmaz olacaktı. O yüzden minik bir izin verdi kendine. Kristal bardaktan midesine doğru hareket eden şampanyanın buruk tadı damağında kalırken çok hafif bir sıcaklık hissetti. Şimdiden boynunu sıkan ellerin gevşediğini hissedebiliyordu. İşi biten bardağı yanında dikildiği kokteyl masasına bırakırken gözleri bir kez daha ama bu defa minnetle yüklü olarak eski dostu ile kesişti.
"Cevdet davul derisi gibi gergin gözüküyorsun. Gören de barış kutlamaları için değil de askeri casusluk operasyonu için geldik zanneder. Gevşe biraz canım, bak ne güzel yiyecekler içecekler var her yerde."
"Tevfik neden burada olduğumuzu bile bile nasıl rahatla diyorsun bana gerçekten anlamıyorum."
"Neden burada olacakmışız canım, iki ülke arasında patlak vermek üzereyken önlenen savaşın hiç çıkamayaşını kutlamaya geldik. Sen de iyice paranoyak oldun yahu".
Cevdet'in mavi gözleri dik dik arkadaşının suratına yönelince Tevfik elinde tuttuğu kanepeyi bir anda ağzına tıktı. Havyarlı ekmek parçasını çiğnemeyi sürdürürken de gözlerini devirip çocukluk arkadaşının sessiz tepkisine cevap verdi.
"Cevdet! Çok abartıyorsun yahu. Hadi diyelim gerçekten gizli bir ajandaları var. Seni buraya çağırdıklarına göre demek ki olay Hilal kızımızla ilgili. Sanki sabahleyin İzmir limanına Yunan savaş gemileri demirleyecekmiş gibi davranma sen de. Belli ki Prenslerinin abayı yaktığı kızın ailesini tanımak istiyorlar. Başka ne amaçları olacak Allah aşkına. Yahu dışişleri bakanı içeride, sence bir şeye cesaret etmeleri mümkün mü? Hem sen onu bunu bırak da söyle bakalım tanıştın mı damat bey ile?"
"Tevfik o Yunan börülcesine bir kez daha damat dersen kan kardeşi olduğumuzu unutup okkalı bir tokat patlatacağım suratına. Yok damat filan. Ben Hilal'imi bu canavarların inine gönderecek kadar yitirmedim aklımı."
"Öyle deme ama Cevdet. Baksana sizinle tanışmak için nasıl organizasyonlar tertip edilmiş. Tabii açık açık gelip kızı isteyecek halleri yoktu."
"Tevfik, tepemin tası atıyor. Hilal'imin adını geçirme şu-"
"Artık değil. Hilal artık sadece senin kızın değil. Bunu kabullensen iyi olacak. Unuttun mu müsteşar beyin dediklerini. Bu birliktelik ülkemizin çıkarına."
Cevdet mavi gözlerini sinirden kocaman belerterek sıkılı dişlerinin arasından tısladı.
"Götüne kadar dövmesi var pezevengin. Ne demek sorun çıkarma! Ne o Şam şeytanı kılıklı babasına ne de yılan ana kraliçeye zerrece güvenim var. Kimse benim kızımı alıp da gidemez bu şartlar altında. Zaten buraya gelmeyi sadece Hilal'e bu işin olmayacağını anlatmak için kabul ettim. Panayır kılıklı davetleri biter bitmez kızımı da alıp evime döneceğim."

YOU ARE READING
Diadem
Fanfiction"Her şey için çok özür diliyorum senden ama pişman da değilim olanlardan çünkü o gece olmasa sensiz günlerimin nasıl olduğunu hiç hatırlayamayabilirdim. Ben bu fikirle, bu ihtimalle yaşayamam Hilal. O yüzden şimdi sana bir soru soracağım. Akabinde d...