Halit'i şehir hastanesi götürmek üzere yapılan yolculuğun ardından bir hafta geçmişti. Küçük çocuk, günlük pansumanlar ve bolca moral desteği ile yavaşça iyileşiyordu. Günden güne dünyası güzelleşse de, küçük çocuğun bu neşeli ruh haline gölge düşüren bir sorunu vardı. Yüzünden eksilmeyen gülücüklerle, Hilal'i ve Leon'u da ayrı ayrı tebessüm ettirmeyi başarsa da bu inatçı ikiliyi asla yan yana getiremiyordu. Ne yapsa kar etmemişti bu defa. Hilal çadırlarını ziyarete gelince Leon'u çağırması için ona türlü muziplik yapıyor, Leon çadıra geldiğinde ise Hilal diye ağlamaya başlıyordu. Tanıştıkları süre zarfında, her türlü isteğine boyun eğen bu ikili, Halit'in bu yan yana getirme çabasına, çocuğun hiç tahmin etmediği bir dirençle karşı koyuyordu. Sanki Hilal, Leon'u görmemeye, Leon da Hilal'i yok saymaya yeminliydi.
İyileşme sürecinin fiziksel yaralarıyla birlikte ruhsal hasarlarını da tamir ettiğini gören Fatima ise oğlunun neşesinin günden güne azaldığının farkındaydı. Halit'in Hilal'e ve Leon'a sevgisini bilen kadın, sorunun bu ikilinin arasının bozuk olmasından ileri geldiğini de biliyordu. Halit'e bu işe karışmamasını salık verse de çabası boşaydı. Halit, her bulduğu fırsatı kullanmaktan çekinmiyordu.
Halit başlarına türlü çoraplar örmek niyetiyle teyakkuzda beklerken Hilal de Leon'da kendi işlerine odaklanmayı tercih etmişti. Leon zamanının çoğunu sıhhiye çadırında ya da askerlerle talimde geçirirken, Hilal de çocuklarla zaman geçirip kamptaki işlere yardımcı oluyordu. Birbirleri yokmuş gibi davranarak belirli bir rutin oturtmuşlardı. Karşılaştıkları yegane zaman, günde üç defa gerçekleştirilen yemek dağıtım sırasıydı. Leon, diğer tüm görevlilere yaptığı gibi tepsisine yemeği koyan Hilal'e de nazikçe teşekkür ediyor, gözlerine bile bakmadan tepsisini alıp yerine oturuyordu. Aynı şekilde Hilal de Leon'la göz göze gelmemeye gayret ediyordu. Sessiz bir nezaketin buzlu nefesinin altındaki bu denk gelişler dışında ikisinin de kendilerine mukayyet olmakta zorlandıkları asıl mücadeleleri kamptaki çocuklarla zaman geçirdikleri anlardı. Zira geleneksel hale gelen öğleden sonra oyunlarına artık Leon ve diğer gönüllüler de ellerinden geldikçe katılıyordu.
Hilal kendi adına bu durumdan hiç memnun olmasa da Leon'un çocuklarla arası çok iyiydi. Çocukların da ısrarıyla artık Leon da bu öğleden sonraların ayrılmaz bir parçası olmuştu. Her bir çocukla dili döndüğünce Türkçe, İngilizce ve diğerlerinin de yardımıyla Arapça anlaşmaya çalışıyordu genç adam. Hilal, onun bu telaşsız ama özverili halini, bir hafta önce kampın ortasında kendisine bağıran Leon'la bağdaştıramıyordu. Adamın sanki iki ayrı kişiliği vardı. Şefkati sadece çocuklara diye düşünmek istese de Leon'un kamptaki diğer sığınmacılara ve gönüllülere olan tavrı da oldukça kibardı. Adam herkese karşı devasa boyutta olan sabrını, sıra Hilal'e gelince toprağın yedi kat altına gömüyordu sanki.
O gün Hilal'in kampa gelişinin üçüncü haftasıydı. Görece daha serin bir Cuma günü, öğlenden sonraki oyun etkinlikleri bugün bir ayrı güzeldi. Oğlanların ısrarlarıyla kamptaki diğer gönüllülerden biri olan Fabian ve Leon birer takım kurmuş, eski püskü bir topla futbol oynuyorlardı. Üst üste dizilen taşların yerini belli ettiği kaleler, bağırıp terleyen, kum zeminde fırtına gibi esen çocukların tek hedefiydi. Kızlar önceleri Hilal'le beraber başka oyunlar oynamak isteseler de oğlanların bulaşıcı neşesine karşı koyamamış, yerlere koydukları minderlerin üstünde kah oturarak kah ayakta çocuklara tezahürat yapmaya başlamışlardı. Fabian ve Leon, kendi takımlarının hem kalecileri hem de teknik direktörleriydi. Hem çocuklara taktik veriyor hem de kalelerini canları pahasına koruyorlardı. Her iki adam da çocuklardan daha çocuktu o anlarda.
Kızların pür dikkat maçı izlediğinden emin olan Hilal, oynayamasa da en azından eğlenceden mahrum kalmasın diye Halit'i almaya, kaldıkları çadıra gitmiş, sonra da küçük çocuğu yanındaki mindere oturtmuştu. Halit, Hilal'in tahmin ettiği gibi, oyunun dışında kalışına biraz bozuk atsa da sonradan Leon'u desteklemek için elinden geleni yapmıştı. Kenardaki küçüğün neşeli çığlıkları ve yürekten gelen tezahüratları derhal Leon'da etkisini göstermiş; kalesini terk eden genç adam, aldığı pası şık bir gole çevirmişti. Leon'un kaydettiği skorla etrafına üşüşen çocuklar, kahkahalarla kutlama yaparken, genç adam bu sevinç çemberinden sıyrılıp Halit'in yanına ulaşmıştı.

ESTÁS LEYENDO
Diadem
Fanfic"Her şey için çok özür diliyorum senden ama pişman da değilim olanlardan çünkü o gece olmasa sensiz günlerimin nasıl olduğunu hiç hatırlayamayabilirdim. Ben bu fikirle, bu ihtimalle yaşayamam Hilal. O yüzden şimdi sana bir soru soracağım. Akabinde d...