Taeyong burnundan soluyordu. Sinirliydi, hem de fazlasıyla. Oturduğu bankta biraz gerinip etrafına bakındı, üniversitenin bahçesinde duruyordu öylece. Oflayarak yerdeki birkaç taşı tekmelerken yanında biten sevimli bedenle göz göze geldi.
"Jungwoo?"
"Şey, merhaba hyung."
"Merhaba güzelim." Taeyong hafifçe sırıtıp küçüğün çenesine dokunarak mırıldandı. "Bir şey mi istiyorsun?"
"Yalnızca kendi kendine küfrettiğini gördüm ve merak ettim... Birine mi sinirlisin?"
"Eh, evet, sayılır."
Taeyong gerçekten sinirliydi çünkü Taeil'in telefonunda hiçbir şüpheli şeye rastlamamıştı. Sonra telefonu Jaehyun'a geri vermişti Taeil'e teslim etmesi için, Jaehyun da becerememişti onu ve birisiyle yatmıştı. O gün Taeil'in telefonunu kaybetmişti Jaehyun. Kimle yattığını hatırlamıyordu ama yattığı kişi Taeil'in telefonunu alıp götürmüştü.
Taeyong, Yuta'dan şüpheleniyordu. Jaehyun'u evine bırakırken cebinde duran Taeil'in telefonunu almış olabilirdi. Gerçi bunu Jaehyun'a söylemeyecekti yoksa o Bay Neşeli, Japon arkadaşını sonuna kadar savunur ve Taeyong'un başına türlü sorun çıkarırdı.
Yanında hâlâ Jungwoo'nun olduğunu hatırladığında kaşlarını çatmayı bıraktı ve sahte bir şekilde gülümsedi.
"Jungwoo, birini öldürmeyi hiç düşündün mü?"
"Evet hyung." diye konuştu Jungwoo kararlılıkla. "Üniversitenin hayaleti denen o çocuğu koruyan birisi var, benim anonimim. Bana zarar vermek istiyor ama umrumda değil çünkü onu öldüren ben olacağım."
Taeyong, Jungwoo'nun sesindeki ciddiyeti hissettiğinde ürperse de belli etmedi. "Sen bunları Doyoung'a anlatma hiç, tamam mı? Çabuk korkar böyle şeylerden."
Alakası yoktu, Taeyong'un tek istediği şey bu kanlı oyuna Doyoung'u dahil etmemekti. Ama bilmiyordu ki Doyoung zaten oyunun içine süzülüvermişti.
"Zaten bir sen biliyorsun şu an." diye umursamazca omuzlarını silkti Jungwoo. Ardından büyüğüne baktı dikkatle. "Hyung, anonimimi bir ihtimal tanıyor olabilir misin?"
"Niye böyle bir şeyi düşündün?"
"Karşıma çıkan herkese sormak ve bulmak istiyorum onu çünkü o biraz... korkutucu."
Taeyong yavaşça hımladı. Kimse umrunda değildi, gerçekten hiç kimse. Onun tek istediği, Jaehyun'un Taeil'i öldürmesiydi. Eğer Jungwoo'nun anonimini bulursa ona daha tehlikeli şeyler yapmasını söylerdi ve böylece Jaehyun'u da kışkırtmış olurdu. Sonuçta bir antlaşmaları vardı: Jaehyun Taeil'i öldürecek, Taeyong da Jungwoo'nun anonimini bulacaktı.
Taeyong neden Taeil'i öldürmek istemiyordu peki?
Çünkü elini kana bulamak istemiyordu, Jaehyun'un saflığını sonuna kadar kullanacaktı. Ama maalesef Yuta engel oluyordu buna. Yuta ve Jaehyun gerçekten yakın arkadaşlardı çünkü.
"Hyung, Taeyong hyung! Beni dinlemiyor musun sen?"
Jungwoo'nun tatlı sesiyle kendine geldi Taeyong ve karşısında somurtan ufak bedene baktı.
"Ne oldu?"
"Hyung, benim sevgilim olsana."
"Ha?"
"Madem etrafta şüphe çekmeden birilerini katletmek istiyoruz ikimiz de, sevgilim ol işte."
Jungwoo'yu cidden fazla hafife almıştı Taeyong. Jungwoo, Taeyong'un planlarını anlamış olabilir miydi ki? Ama Jaehyun ile görüştüğünü bile bilmiyordu- biliyor muydu yoksa? Bunlara sonra kafa yormaya karar verdi, yine de paniklemişti. Jaehyun ve Jungwoo'nun görüşmesine hiç izin vermemeliydi. Yoksa Jungwoo ona Taeyong ile sevgili olduğunu söyleyebilirdi ve Jaehyun antlaşmayı iptal edebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yedi renkli frezya // nct127 ✔️
Fanfiction[bxb] Jaehyun, Taeyong ile yaptığı anlaşma sonucu kendisiyle beraber yedi kişiyi daha tehlikeye sokmuştu. Çünkü Jungwoo, her gün ölümle tehdit ediliyordu ve Taeyong bunu fark edip önündeki 'engellerden' kurtulmak için planlar hazırlamıştı. Oysa 'ha...