Bölüme İsim Bulamadım

5.9K 480 68
                                    

Sıralamalarda çok yükselmişiz heheheee yaşasın :D

 Kendimi odama attığımda nefes nefeseydim. Dilim güneşin altında kalmış golden retrivierlar(artık nasıl yazılıyorsa) gibi ağzımdan dışarı sarkmıştı ve donuma kadar terlemiştim. Kapıyı kilitleyip havlularımı kaparak kendimi banyoya attım. 

.

 Zengin insanlarla fakir insanlar arasındaki çizgi bir zencinin pipisi kadar kalındır. Örnek vermek gerekirse zenginlerin banyo yapma şekli çeşitli pahalı banyo bombalarıyla renklendirdikleri jakuzilerinin yanına beş altı tane kokulu mum yakıp kendilerini sıcak suda rahatlamaya bırakırken dedelerinden kalma kırmızı şarabı yudumlayarak ertesi gün ne tür bir zengin aktivitesi yapacaklarını planlamakla geçer. Biz fakirlerinse içine zor sığabildiğimiz duş kabinininde bimden aldığımız ucuz bir duş jeliyle kendimizi sabunlarken gün içinde olan olayları kafamızda canlandırıp, 'ulan öyle demesem de şöyle deseydim keşke'lerle geçerdi. 

 Bilin bakalım ben hangi kategoriye giriyorum. Doğru tahmin. Kazağımı yırtan sürtüğün sezeryanladığına keşke şunu bunu deseydim, şöyle böyle yapsaydım diye yakınıp durmuştum. 

 Nihayet suyla işim bittiğinde havlumu belime sarıp banyodan çıktım. Açlıktan ölmek üzereydim. Ayağıma Asda'dan aldığım (bizdeki kutsal Japon Pazarı'nın İngiliz versiyonu) terliklerimi geçirip mutfağa doğru yol aldım. Tezgahın üzerinde sabah William bokunun getirdiği donutlardan geriye kalanları kutuyla beraber kapıp bir elime de suyumu aldıktan sonra yatağıma atladım. Bu gün çizgi romanımı bitirip Dean R. Koontz'cuğumun romanına başlayabilirdim.

**

 Hava yazıları okuyamayacağım kadar karardığında çizgi romanımın son sayfasını da okumuş, şimdi boş boş duvara bakıyordum. Yüzüm sakin görünebilirdi ama içimde bir sivil savaş patlak veriyordu. 

 İç sesim bana sövüyordu. "Fakirsin. Duygusalsın da. Bir kitabı bitirince her seferinde kitap bitti diye ağlayıp depresyona giriyorsun. E o zaman niye salak gibi bir kitabı bir oturuşta bitiriyorsun köpek?"

 Bunun altında kalmayıp kendi kendime hitaben konuştum. "Ne yapayım? Yalnızım zaten. Arkadaşım yok, arayan falan da yok. Canım sıkılıyor ne yapmamı bekliyorsun?"

 İç sesim beni sözlü linçine devam edecekken odanın kapısı çalınca sustu. Kapının çalması beni kendi iç sesime 25 cm uzunluğunda bir lafı sokacağım sırada bölmüştü. Ama iç sesimli işim bitmemişti daha. Bunun ikinci raundu da vardı.

 Yataktan kalkıp, usul usul kapıya doğru giderken düşündüğüm kişi olmaması için dua ediyordum. Şimdi onu hiç çekeme-

"Selam!"

 Benim duam ne zaman kabul olmuştu ki zaten şimdi olsundu? 

"Ah... William!" Bakışlarımın 'ne arıyorsun burada' diye bağırdığından emin olsam da ağzımı nazik olmaya zorladım. "... bu ne güzel bir sürpriz böyle!"

 Sabah yaptığı incelikten dolayı adama biraz daha iyi davranmaya başlama kararı almıştım. Hem malum kaslı, uzun, yakışıklı 'o ne alaka amk' (ben böyle iç sesin içine shitleyeyim) ve zengindi. Üniversitede sıkıntı çıkarsa yardığıma çağırabileceğim ilk (ve tek) kişiydi. Ama yine de bana asılması hoşuma gitmiyordu ve bunu alayla söylediğim cümlemde de belli etmiştim zaten. Ya da ben öyle sanmıştım. Çünkü

 "Sen daha güzelsin" deyip yüzsüz bir şekilde araladığım kapıyı iterek içeri girdi. Hem de ayakkabılarıyla! Yine mi başlıyorduk? Benim bununla harcayacak vaktim ve sabrım yoktu ki ama. Daha oturup bitirdiğim çizgi romanın yasını tutup, iç sesimle çekişecektim.

 Oflayarak kapıyı çarpıp peşinden gittim. Yatağımda oturmuş hediye bekleyen bir çocuk gibi beni izliyordu. Ama içime doğduğu kadarıyla beni hediyeyi verecek kişi olarak değil de hediyenin kendisi olarak görüyordu. Yüce tanrım sen koru.

 Bir süre tuhaf tuhaf bakıştık. Bir şey söylememi falan mı bekliyordu bu? Ne istiyordu hoş geldin hayatım mı diyecektim? Kucağına mı atlayacaktım?

 Gülümseyip başıyla dolabımı işaret etti. "Hadi giyin. Bu gece seni dışarı çıkarıyorum."

 Onaylayıp, hoplaya hoplaya dolabıma doğru koştum hemen. Siz de inandınız tabi. 

 Kaşlarımı kaldırıp kollarımı göğsümün üzerinde bağladım. Ben adama iyi davranayım dedikçe bu daha çok tepeme çıkıyordu. İlk numaramı istemişti, sonra adresimi. Şimdi de onunla çıkmamı istiyordu. Haddini bildirmenin vakti gelmişti.

 "Hayır." Kaşlarımı çatıp devam ettim. "kaç defa dedim sana ya b-"

 Parmağını kaldırıp beni susturdu. Ardından ayakkabılarını çıkarıp yatağıma uzanarak eline Koontz'un romanını alıp okumaya başladı. Olduğum yerde dikilip onu izledim. Ne yapıyordu bu şimdi? İki üç dakika geçmesine rağmen yatağımdan kalkmadığında ufak bir öksürükle dikkatini üzerime çekmeye çalıştım. Ses çıkarmadı. Beni görmezden geliyordu. Bu sefer daha yüksek sesle öksürdüm. Yine pipisine takmamıştı adam. 

 "Kalksana yatağımdan!" Diyerek yanına gidip omzundan tutarak silkelemeye kalktım ama ben ona dokunur dokunmaz beni kolumdan kavrayıp yatağın üzerine doğru fırlattı. Şerefsiz canımı yakmıştı. Neredeyse kolumu koparacaktı.

 Ben Michael Jackson'u gören kız gibi bardak çatlatacak bir çığlıkla onun sağ tarafına düşer düşmez bana dönüp kalkmamam için kolunu üzerime attı ve pis pis sırıtarak konuştu.

 "Madem benimle dışarı çıkmıyorsun o zaman ben de yataktan kalkmıyorum."

 Kolunu üzerimden atamayacağımı bildiğimden onu bağırıp yardım istemekle tehdit ettim. Gerçi kollarının vücudumu sıkı bir şekilde sardığından dolayı yüzüm neredeyse göğsüne yapışmıştı. Bağırsam sesim bile çıkmazdı. Zaten tehtidime verdiği yanıt eğer ki bağırmayı denersem kendisine beni susturmak için öpmekten başka bir çare bırakmayacağını söylemek olmuştu. 

 Beni öpmesinin düşüncesi bile yüzümü kızartmaya yetmişti. Hayır utançtan değil öfkeden. Tamam belki biraz utanç ta vardı ama öfke daha baskındı.

 Ben ona söyleyecek bir söz ararken uyarıcı bir tonla ekledi. "Ve eğer çırpınmayı kesmezsen seni daha kolay zapt edebilmek için üstüne çıkmak zorunda kalırım."

 Bu kadarı da fazlaydı. Sinirden gözlerim dolmaya başlamıştı. Elimden birşey gelmeyince hep böyle olurdu zaten. Sırf bu yüzden sürekli kaybettiğimden dolayı Shadow Fight'yi bile 1 yıldız verip, yorum kısmına 'Bok gibi oyun kimse oynamasın. Sıfır yıldızı hak ediyor' yazdıktan sonra telefonundan silmiş bir adamdım. Zira her kaybettiğim dövüşte oturup haksızlık oyun hile yaptı diye ağlayıp sinirden telefonumu (nazikçe) sağa sola fırlatıp duruyordum.

  Adamı itip bıraksana ulan dememin bir faydası yoktu. Suratında pişkin bir sırıtışla beni izliyordu. Tanrım, adam piton gibiydi. Ben de spagetti kollarım ve cılız vücudumla sıçan gibiydim. Son bir çare canımı kurtarmak için ayağımı karnına dayayıp ittirdim. Bu onu yerinden biraz oynatmıştı. Ama yapmaz olaydım. Adam kolunun tek bir hareketiyle beni altına almıştı. İşte şimdi sıçmıştım. Ben ufacıktım. Adam olur da tüm ağırlığını birden üzerime verirse... 

  Geriye tek bir çare kalmıştı. O da onunla dışarı çıkmayı kabul etmekti. Ben de tam bunu yaptım. Ama dışarı çıkacağıma söz verdikten sonra beni hazırlanmam için serbest bıraktığında kendimi banyoya kilitleyip sinirimden beş dakika boyunca ağlamış, banyo duvarını yumruklamış, ve elim acıdığından dolayı daha da fazla ağlamıştım.

ALIAS (BXB) -TAMAMLANDI-Where stories live. Discover now