0.5

1K 86 186
                                    

Anıl

Kenan ve Başak iki yanıma oturmuş, oyundan bağımsız şekilde çay içiyorlardı. Karşımda olurlarsa kaybedeceklerine o kadar eminlerdi ki, diğerlerine acıyıp bir saattir tek bardağı taşıyorlardı ellerinde. Bense üçüncü muzumdaydım. Burak kartları dağıtırken saate diktim bakışlarımı. Ders biteli on iki dakika olmuştu. Demir dersi asamayacağını, çıkışta geleceğini söyledi. Babasının yapabileceklerini biliyordum bu yüzden üstelemedim ve diğerlerinin de üstelememesini sağladım. Asıl şov yapmak istediğim kişi oydu, bu yüzden şimdilik sadece kazanıyordum.

Önümdeki iki kartı alıp açtım yavaşça. As ve yedi gelmişti. Derin bir nefes aldım sabırsızlıkla. Bedenimin her yerine yayılmıştı merak, dizim bile sallanıyordu. Nerede kaldı?

Kerim'in ve Öykü'nün yüz ifadesini süzdüm dikkatlice. Öykü'de tam bir poker suratı vardı. Gülüşümü bastıramadım. Bu huyunu seviyordum, yanındayken gitmeyi düşünmediğim sayılı insanlardandı. Kerim onun tam tersi, açık bir kitap gibiydi.

Kasaya karşı oynamak kolaydı, her şey apaçık ortada olduğu için basit bir kart sayma yeterli oluyordu. Ama arkadaşlarla oynarken bütün kartları aklımda tutmam gerekiyordu. Yarıdan fazlası bitmiş desteyi adım gibi ezberlemiştim. Bu yüzden Burak'tan bir kart alırken çekinmedim.

Sinek üçlü geldiğinde tepkisizce diğerlerinin yanına koydum. Kenan da poker surattı ama Başak için aynı şeyi söylemezdim. Yanımda saçma sapan hareketler yapmıştı oyun başından beri.

"Oldu mu şimdi?" diye fısıldadı kulağıma. İki küçük mırıltıyla onayladım onu. "E kolaymış o zaman."

"Aynen," diye sızlandı altıncı turda da kaybeden Kerim. "Çok kolay."

Soğuk havayı hissettiğimde gözlerimi kapıya çevirdim. Siyah kapüşonunu başına takmış, ellerini cebine yerleştirmiş Demir buraya doğru geliyordu. Sırt çantası tek omzundan sarkıyor, bakışlarımın üzerinde olduğunu bildiği halde özgüvenli yürüyüşünden ödün vermiyordu. Yeterince iriydi, dik durması insanı geriyordu.

İkinci kartını çeken Öykü bir küfür mırıldanıp kâğıtlarını masaya açtı. Yirmi altı olmuştu. Sırıtıp Kerim'e baktım. Gözleri öfkeliydi. Umutsuzca bir kart çekti ve sessiz sedasız bıraktı masaya. Yirmi üçtü. Yirmi birimi özenle kare desenli örtüye yerleştirdim. Burak elindeki deftere bir şeyler yazdı.

"Bu kılık ne sıçtığımın ergeni?" Kerim saldıracak bir yer bulamayınca Demir'in kapüşonuna açtı savaşını. Kenan ayağa kalkıp ona yer verdi. Niye yapmıştı ki böyle bir şey?

"Kafam üşüdü amına koyayım."

İçerisi daha sıcak olduğu için kumaşı indirdi sırtına doğru. Üzerimde hala onun kıyafeti vardı. Açık tenli olsam da vücudum kolayca morarmazdı. Biraz kızarıktı sadece. Belki de şimdiye geçmişti. Ama etrafımda onun kokusu olduğunda gülmek için bir sebep aramıyordum. Üzerimde kalması iyiydi.

Sandalyeyi çekip yanıma oturdu. "Nasıl gidiyor?" diye fısıldamıştı kulağıma doğru. İrkildim.

Ona doğru bakarken gözlerim açılmıştı. "İyi." Kuru sesim yanıtladı sorusunu.

Burak'a baktı ve defteri göstererek elini uzattı. Kollarımız birbirine sürtünmüştü. O defteri alıp yazılanlara bakarken ben gözlerimi ondan alamıyordum. Bir saat öncesinden bu yana ne değişmişti?

Dudakları gördüğü şeyi beğenmiş gibi kıvrıldı ve bana baktı kirpiklerinin ardından. "Aferin sana."

Onu kısa bir çene hareketiyle onayladım sadece. Donmuş gibiydim.

fear and dareWhere stories live. Discover now