1.1

779 68 182
                                    

Demir

"Ben bir bok yedim."

Elimdeki sigara için çakmak arayan Kenan, hiç bozuntuya vermeden mırıldandı. "Yine ne oldu?"

"Göt herif," pakedi kapatıp masaya bıraktım. Küçük bir rüzgarla vücudum ürpermişti. "Ciddiye al bir." Çakmağı elinden alıp yaktım dalı. Derin bir soluğu ciğerlerime ulaştırana kadar rahatlayamamıştım.

"Ne oldu?"

Beyaz duman dışarıya sızarken "Siz gittikten sonra," dedim yavaşça. Aldığım nefesin bittiğine emin oldum. "Anıl uyudu. Baya uyudu. Üç saat kadar. Derse falan giremedim işte. Sikti beni Ertuğrul."

"Bu mu amına koyayım?"

Yüzümün sızısını bilmeden böyle demesi koymuştu. Güldüm ama yine de. "Devamı da var götünü siktiğim."

"Hatırlatma o günleri," yüzünde muzip bir ifade vardı. "Zor dayanıyorum zaten."

"Hasiktir oradan." Ben zehirli bir nefes alırken o kahkaha atmıştı. Gülerek eşlik ettim neşesine. Mutlu değildim. Tam tersiydi. Dört duvarla çevrili bir çıkmazın içindeydim. Geri bile dönemezdim artık.

"Anlat hadi anlat." Kapağını açtığı bira şişesini bardaklara doldururken sabırla izledim onu. Kadehte bira içiriyordu bana her gelişimde. "Var bir derdin belli."

"Sherlock."

"Kes lan." kapağı bana attı. Sırıtıp eğdim başımı üzerime gelmesin diye. Salıncağa düştüğünde onu alıp masaya bıraktım. Yarısından fazlası bitmiş sigaranın külünü silktim bir parmağımla.

"Dayanamıyorum amına koyayım." derin bir nefes alıp gökyüzüne çevirdim gözlerimi. "Yanı başımda lan. Sana yemin ederim o kadar zor tutuyorum ki kendimi uzak durmak için," göz pınarlarıma bastırdım elimle. Deli gibi zonkluyordu gözlerim. Her yerim ağrıyordu. Çenem birkaç saate moraracaktı. Anıl soru sormaya başlayacaktı.

"E durma amına koyayım. Kendi kendine eziyet ediyorsun resmen."

"Ben görmezsem eziyeti o görecek. Bilmiyormuşsun gibi konuşma."

Gözlerimi ona çevirip sigarayı tablaya bastırdım. Yeni biri için paketi açmıştım. Ucunu yakıp biradan içtim biraz. Ağzımın içinde dolandırdım bir kere ve yuttum. Eşlik etti bana.

"Bok gibi bir baban var kanka."

"Teşekkür ederim."

Söyleyip söylememe konusunda kararsız kalmıştım. Kenan'a asla güven olmazdı. Sevgiliylen bile ona bir an bile güvendiğimi hatırlamıyorum. Genel olarak piç bir çocuk.

"Söyle söyle, çekinme." yüzünde gevşek bir sırıtış vardı. Yumruğumla toparlamak istedim o suratı ama eyleme geçirdiğim tek şey gülümsememdi.

Sigaraya bir kez daha sarıldığımda telefonu çaldı. Ekrana baktı, ardından bana. Söylemesine gerek yoktu, "Hoparlöre al." dedim sesini duyabilmek için. İç çekti sadece.

"N'aber kanka?"

"İyi," demişti pürüzlü bir tonda. Gülümsememi bastırmak için uğraşmadım. Meraklı bakışlarını dudaklarıma dikecek değildi sonuçta telefonun ardından.

"Yalnız mısın?"

"He, n'oldu?" Öyle iyi yalan söylemişti ki bir an burada okup olmadığımı sorguladım. Gram güvenilmeyecek bir piçti.

"Demir yok değil mi?"

"Yok amına koyayım, ne oldu?"

Masanın üzerindeki buz torbasına uzandım ve başımı yana yatırıp yüzümün sol yarısının tamamına koydum. Kenan'ın gözleri telefondaydı.

fear and dareWhere stories live. Discover now